ÇAM: TÜRKİYE YARDIMLARDA DÜNYA SIRALAMASINDA 30.03.2015
Hafta sonunda Filistin'de okul açan TİKA, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Filistin'de de kalkınma yardımları yapıyor. TİKA çalışmalarını, Başkan Serdar Çam Al Jazeera'ye Kudüs'te anlattı.
Başta yakın coğrafya olmak üzere Afrika'dan Asya'ya, Amerika'dan Sibirya'ya kadar birçok yerde kalkınma yardımları yapan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) hafta sonunda Filistin'in Nablus kentinde de bir okul açtı. TİKA Başkanı Serdar Çam Kudüs'te Al Jazeera'ye TİKA çalışmalarını anlattı.
Çam, kalkınma yardımlarında Türkiye'nin artış hızı bakımından dünyada rekor kırdığını 2012 ve 2013 yıllarında dünyada en yüksek kalkınma yardımı artışı sağlayan ülke olduğunu belirtti. TİKA'nın bugüne kadar kendi alanındaki yardım taleplerinin yüzde 96'sını karşıladığını söyledi. Yardımları bir çıkar hesabıyla değil, parçası olduğu medeniyetin 'komşusu açken, tok yatan bizden değildir' prensibiyle yaptıklarını belirten Serdar Çam Somali'yi örnek verdi, petrolü, doğalgazı, madeni olmayan Somali'ye yapılan yardımların dünyayı şaşırttığını belirtti. TİKA Başkanı, sadece yakın coğrafya değil Amerika'daki Kızılderililer için yapılanları da anlattı.
Sayın Başkan Kudüs'te olduğumuz için önce buradan başlayalım dilerseniz. TİKA Kudüs'te ne yapar?
TİKA sadece Kudüs değil, Filistin bağlamında tarihi ile geçmişiyle bir köprü vazifesi görmeye çalışıyor. Asırlardır çeşitli vesilerle ilişkilerimiz olmuş, hem Osmanlı döneminde, hem öncesinde gönül dünyamızın, medeniyetimizin bir parçası olmuş. Filistin, Nablus, Gazze her birinin ayrı ayrı hikâyeleri var. Dolayısıyla insanların pek çok noktada beklentileri var. TİKA burada ihtiyaç duyulan alanlarda bir bebeğin anne karnındayken yaşam sürecinin başlamasıyla ölümüne kadar geçirilebilecek olan her alanda birçok projeyi geliştirmeye çalışmakta. Özellikle sürdürülebilir kalkınma alanında, ekonomik sosyal kapasite geliştirme, istihdam potansiyeli, tarım hayvancılık, kültürel altyapılar, tarihi eserlerin yaşatılması gibi pek çok alanda projeler yapmakta.
Kudüs'te olduğumuz için Filistin özelinden girdik ama sadece İslam dünyasında değil, dünyanın her yerinde Afrika'dan Amerika'ya, Balkanlar'dan Orta Asya'ya birçok yerde faaliyetler var. Türkiye neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu?
İlk olarak, özellikle son yıllarda Türkiye milli geliri artan, dünya ekonomisinde bir yerlere gelen, kalkınma hamlesinde model olmuş bir ülke haline geldi. Türkiye'de bir değişim yaşanmakta, bu her alanda çeşitli yansımaları da beraberinde getiriyor.
İkinci olarak halkımızın, tarihimizin bize vermiş olduğu bir misyon var. Toparlanıp kendinize geldiğinizde, elinizde avucunuzda azıcık bir şeyler biriktirdiğinizde "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir" inancına sahip bir medeniyetin parçasıyız. Birçok vakıflar kurup, tasadduk mekanizmaları üretmiş, vakfetmeyi, paylaşmayı kültürün bir parçası olarak gören bir anlayışın parçası olarak yakın coğrafyadan başlayarak peyder pey birçok talebi karşılama noktasına geldik. Bu bizim için gerçekten tarihimizin, ecdadımızın bize vermiş olduğu bir misyon. Genlerimizden gelen bir şey bu. TİKA’nın sahibi Türkiye'deki yaşayan insanlar, halkımız. Bize bu gücü veren de milletten aldığı güçle devletimizin kendisi.
Bu tip kalkınma ve yardım faaliyetleri yapan dünyanın değişik ülkeleri de var. Türkiye bunlarla kıyaslandığında ne durumda, bir sıralaması var mı?
Türkiye kalkınma yardımı bağlamında giderek artan bir trend içinde. 2011 yılında İstanbul Konferansı denilen en az gelişmiş ülkeler konferansı düzenlendi. O zaman orada şimdiki Cumhurbaşkanımız, o dönemin Başbakanı tarafından dünyaya bir çağrıda bulunuldu. 'Sıfır açlık' hedefini koyalım dendi. 'Gelin israfa son verelim. Herkes elindeki kaynakları daha etkin, tutumlu bir şekilde kullanarak en az gelişmiş ülkeler için harcayalım' çağrısıydı bu. Türkiye o konferansta en az gelişmiş bu 48 ülkeye yılda 200 milyon dolar yardım yapma taahhüdünde bulundu.
Türkiye bundan sonraki süreçte kalkınma yardımında büyük bir atağa geçti. Afrika'da hemen hemen her ülkede faaliyette bulunan su kuyuları açan, hastaneler yapan, meslek kazanma çalışmaları yapan bir noktaya geldi. Arka arkaya kalkınma yardımlarındaki artış hızında Türkiye iki kere rekor kırmıştır. 2012 ve 2013 yılında birinci ve ikinci olmak üzere dünyada en yüksek artış sağlamıştır, özellikle Cumhurbaşkanımızın 2011 Ağustosu'nda yapmış olduğu Somali ziyareti ile birlikte Doğu Afrika'da büyük bir hareketlilik olmuştur, sadece Somali değil, Etiyopya, Kenya, Dakar Kampı gibi mağduriyet bölgelerinde büyük bir kalkınma dinamizmi olmuştur. Ve o zaman yüzde yüzlük bir artışla tarihte ilk defa Türkiye kalkınma yardımları artışı bakımından birinciliği aldı.
Elbette dünyadaki ihtiyaç sahipleri hiçbir zaman azalmıyor. Bilakis artıyor. Bu süreçte görevimiz bitmeyecektir ancak bu kadar zengin, bu kadar güçlü ve yıllardır ekonomilerini artı ile kapatan ülkelerin bu meselelere neden duyarlı yaklaşmadıkları, niye verimli çalışmalar yapmıyor, bunu da sorguladığımız bir süreçtir.
Özellikle 'bazı ülkeler şu kadar milyar dolar yaptı' dediklerinde, sahaya bakıyorsunuz ortada çerçöpten başka doğru dürüst bir şey yok. Kendi atıl duran sistemlerini oraya bir şekilde kanalize ederek, oradaki çalışmaları gözüksün diye maaşlar, konaklamadır, bulaşıktır bir sürü maliyetler yansıtarak bunları 'biz yardım yapıyoruz' diye, oradaki gerçek ihtiyaç sahiplerine yansıtmamalarını biz de sorguluyoruz. Yeni bir anlayış başlaması gerektiğini her vesileyle gündeme getiriyoruz.
Türkiye bu yardımlarla ne yapmak istiyor. Amacı, çıkarı, beklentisi var mı?
Zaman zaman şaşırılan durumlar oluyor. Mesela geçtiğimiz hafta bir ülkenin müftüsü geldi. Doğal felakete uğramış Müslümanların azınlık olduğu bir bölgeden. Bizden yardım istediler. Biz de dedik ki o bölgedeki ailelere gebe olan birer büyükbaş hayvan verelim. Süt versin. Bölgede bir ekonomik hareketlenme olsun, çünkü kiminin evi kaybolmuş, kiminin canlı hayvanları gitmiş. Özellikle o bölgelerde bir eve böyle bir nitelikli yardım yaptığınızda o evin bir yıllık ihtiyacını karşılamış oluyorsunuz. Bunun planlaması için arkadaşlarımız gittiğinde, bir süre sonra "Bunu niçin yapıyorsunuz, karşılığında siz hayvan ihracatı mı yapmak istiyorsunuz, kendi markanızla birtakım şeyler mi getirmek istiyorsunuz?" bir sürü sorularla durumu anlamaya çalışmışlar.
Yani maalesef tüketim toplumu olan insani değerleri kaybolmuş bir dünyada bunu sorgulamak da oluyor. Dünya birçok felaketlerle perişan bir durumda. Dünyanın zengin ülkeleri bile bunu yaşayabiliyor. Bakıyorsunuz Japonya'da sel felaketi oluyor, nükleer sızıntılar olabiliyor. İnsanlar bir şişe suya muhtaç kalabiliyor. Bugün için çok zengin devlet olabilirsiniz, ancak bu tür travmatik durumlarda çok mağdur duruma düşebilirsiniz. Geçtiğimiz yıllarda New York'ta yaşandı böyle bir hadise. Dolayısıyla zengin fakir fark etmez. İnsanlar bir mağduriyete düştüğünde bizim ahlakımız, bizim kültürümüz, 'elindekini paylaşacaksın' diyor. Ve bunun karşılığını da beklemeyeceksin. Zaten bekliyorsan bu yardım değil, bir ahlaksızlığın parçasıdır.
Yardımlarla kaynaklara ulaşmak isteyenler de olabiliyor?
Onu da yapanlar var. Hele hele yeni oyuncular çıkmaya başladı. 'Biz burayı kapatalım, petrollerinizi biz çıkaralım, karşılığımda size de yardım yapalım, yollar yapalım'. Bu yardım değil kaşıkla verip, kepçeyle almaktır. Bizim ahlakımız bizim kültürümüz 'yardım yaparken öbür elin görmesin' der. Kesinlikle herhangi bir hesap kitap, menfaat çıkar için bunu Türk halkı yapmadı, yapmıyor.
Bunun en somut örneği de 2011 yılında Somali oldu. Somali bugün baktığımızda gerçekten bir kriz bölgesiydi. Susuzluktan, açlıktan çocukların hayatlarını kaybettiği, terör problemi yaşayan ülkeydi. Başka ülkelerin yardım için havaalanına bile inemediği, indiğinde hemen çelik yelekleri giyerek, havaalanında Somali yöneticilerle görüşmeleri yapıp kaçıp gittiği bir yere Türkiye Cumhuriyeti üç uçak dolusu insanla ve o zamanın Başbakanıyla gitti ve sokaklarında gezdi. Kızılayı'yla STK'larıyla orada bir enerji başlattı. O günden bugüne yüz milyonlarca dolar para harcıyor ve karşılığında da herhangi bir beklentisi yok. Gerçekten bir beklentisi olsaydı biraz daha aşağı inerdi. Sahra altında başka ülkeler de var elmas madenleri olan, zengin birçok ormanları olan, metal madenleri olan, doğalgazı, petrolü olan bölgeler var. Oralara biz de yardım yapıyormuş gibi gidip, karşılığını beklerdik. Böylebir şey asla olmadı, olmayacak da.
Yardımlarda nasıl bir seçicilik var? Sadece yakın coğrafya değil Amerika'daki Kızılderililere yardım ederken de görüyoruz TİKA'yı. Nasıl buldunuz Kızılderilileri?
Bütçelendirirken, büyüklükte hacimleri dağıtırken mutlaka bir öncelik sırası var. Sizin ülkenizde 2 milyona yakın Suriye'den Irak'tan ciddi manada krizler aşarak gelen insanlar varken, siz romantik olsun, otantik olsun, ses getirsin, görünüm olsun diye hesaplar yapamazsınız. Bu insani değil. Bizim yardımlarda Türk modeli dediğimiz bir şey var. Bunlardan bir tanesi görünürlük endişesi taşımaması. 'İnsanlar geçerken görsün de burada Türkiye iş yapmış desin' diye levha çakma derdinde değiliz.
Kızılderililer konusuna gelirsek aslında talep geldiğinde bizi de şaşırttı. Hatta birisine söylediğimde 'yahu bu Zaytung haberi mi' diye espri yapmıştı bana. Sonuçta bir süper güç olan ülkenin vatandaşı bize düşmez. Önceliklerimiz var. Ancak başından beri şöyle bir felsefemiz var. Türkiye nerede olursa olsun bir taleple karşılaştığında az ya da çok demeyecek bir yardım yapacak. Bizden bir şey isteniyorsa, konseptimize de uyuyorsa TİKA olarak mutlaka 'hayır' dememeye çalışıyoruz. Bugüne kadar da STK'lar tarafından bize gelen taleplerin istatistik olarak yüzde 96'sı karşılanmıştır.
Amerika'dan da bir STK'dan böyle bir talep geldi. Oregon bölgesinde yeni bir yerleşim bölgesi kuruluyor. İnsanlar da gerçekten ormanlarda yaşayan en alt gelir grubunda insanlar. Bunları bir araya getirip okullar, evler inşa ederek bir yer oluşturuyorlar. Simgesel de olsa Türkiye bir katkıda bulunsun dedik. Büyükelçiliğimiz de bizi bu konuda teşvik etti.
Bir de bizim su konusunda özel bir hassasiyetimiz var. Su, medeniyetimizin bir parçasıdır. Su ile alakalı bir konu varsa onu tercih edelim dedik. Onlar da 'Tam isabet oldu. İki tane su tankına ihtiyacımız var, birini yaptık ama diğerine fon arıyorduk' dediler. Bölgede yaşayacak 7 bin kişinin su ihtiyacını karşılayacak bir şeydi. Biz de bunu yaparak teslim ettik. Tabii bunu yaptıktan sonra ABD'de yaşayan beşyüzün üzerinde kabile reisinin bulunduğu bir ortamda kongre üyeleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti'ne teşekkürler edildi. En az on kongre üyesi bizzat gelerek Türkiye'nin ilgi ve alakasından dolayı teşekkür ettiler. Ben böyle bir ilgi beklemiyordum açıkçası ancak ülkemiz adına da mutlu oldum.