Geçmiş Günden Uzağı, Gelecek Günden Yakını Yoktur 12.05.2022
Bu yazının konusu; ulu dala Kazakistan dâhil olmak üzere ata yurdumuzun tamamına devletimiz ve milletimiz adına çok çeşitli katkılar sunan kurumlarda yöneticilik yapmış bir teknokratın zaviyesinden, Kazakistan’ı bütüncül bir bakış esasında geçmişi, bugünü ve geleceğiyle kısa ama öz bir şekilde değerlendirmektir.
Toplumların zihniyet dünyalarını, olgulara ilişkin tasavvurlarını anlamak, anlamlandırmak için söz konusu toplumun sözlü geleneğine bakmak en verimli yollardan biri olagelmiştir. Bir toplumun geçmiş, bugün ve gelecek telakkisini yansıtan kültürel kavramlar, hem bir tarih bilincini yansıtması hem de o tarih şuuruyla bir toplumsal ortak aklın ürünü şeklinde nitelenebilecek halde bir istikbal tasarımını, beklentilerini ve ümitlerini ortaya koyabilmektedir. Tam da bu bağlamı yansıtan bir Kazak atasözünü yazımızın başlığı olarak tercih ettik.
Bu yazının konusu; ulu dala Kazakistan dâhil olmak üzere ata yurdumuzun tamamına devletimiz ve milletimiz adına çok çeşitli katkılar sunan kurumlarda yöneticilik yapmış bir teknokratın zaviyesinden, Kazakistan’ı bütüncül bir bakış esasında geçmişi, bugünü ve geleceğiyle kısa ama öz bir şekilde değerlendirmektir.
Türk Dünyasının Hafızası: Kazakistan
Kazakistan’ı Türk Dünyası içinde farklı kılan en önemli özelliğin, Türk tarihinin ve medeniyetinin felsefesinin, umdelerinin mitolojik, kozmogonik, somut ve somut kültürel varlığımızın verâset merkezi olmasıdır. Dolayısıyla Kazakistan’ı Türk tarihinin ve o tarih içinde ortaya çıkıp Balkanlara ulaşmış kültürümüzün tüm kodlarının hafızası şeklinde tanımlamak yanlış olmasa gerektir. Zira günümüzde yaklaşık üç milyon kilometre karelik Kazakistan’ın her bir bölgesi sosyal tarih, kültür tarihi, dil, edebiyat ve etimoloji ile antropoloji ve sosyoloji bilimlerinin zaviyelerinden geniş ölçüde ve farklı boyutlarla ile incelenebilir. Bunun sonucunda gerek sözlü gerek yazılı gerekse yaşam amilleri bakımından Kaşgar’dan Horasan’a, Anadolu’dan Balkanlar’a farklı kıtalarda yaşanmakta olan kültürel dinamiğin en özgün hallerine ve yapı taşlarına rastlanabilmektedir. Altay ve Tanrı Dağları’nda demir dağı delerek başlayan mitolojimize Türeyiş, Oğuz Kağan, Ayaz Ata Umay Ana Destanlarının en eski formlarına, Sakalarla başlayan Altın Elbiseli Adam’ın Hun ve Göktürk dönemine ait olanlarına Kazakistan ev sahipliği yapmaktadır. Türk tarihinin en eski dönemlerine ait sayısız kaya resimleri, kurganlar, taşlar ve çok çeşitli arkeolojik âsâr-ı atikanın ulaşılabilenleri Kazakistan’ın çeşitli müzelerinde, ulaşılmayanları ise hâlâ ulu dalada yer altında kâşiflerini beklemektedir. Her Türk topluluğunun kendi bağrından çıkan ve bu şekilde benimsediği tarihi şahsiyetleri vardır. Türkistan’da medfun Hâce Ahmed Yesevî ise, tıpkı bir yüzüğün kaşı gibi tüm Türk Dünyasının hem ortak değeri ve mirası hem de manevi önderidir. Ahmet Yesevi’nin hikmetleri Yunus Emre’nin kopuzunda, Hacı Bektaş Velî’nin, Pir Sultan’ın nefeslerinde, Anadolu irfanının ocakları dergâhlar ve tekkelerle Osmanlının gülbanklarında hayat bulmuştur.
Erken dönem Türk tarihi ve kültürüne ev sahipliğe yapan Kazakistan, kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in de yıllardır ifade ettiği gibi, Türk devlet aklının ve geleneğinin de bozkırda şekillenmiş en erken ve özgün halinin ortaya çıktığı bir coğrafyada kurulmuştur. Buradan ilham alan şuur, Sayın Nazarbey’in liderliğindeki Kazakistan Cumhuriyeti’nin yalnızca egemen ve bağımsız bir devlet olarak kurulduğu dönemle sınırlı kalmamış, Kazakistan devletinin temel politikasına ve yapı taşına dönüşmüştür. Devletimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizi ilan ettiği konuşmada ortaya koyduğu Türk Dünyasının kardeşliği ve birliği yolunda çaba gösterme anlayışı hiçbir zaman küllenmemişti. Nitekim 16 Aralık 1991’de Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği gün akşama dönmeden devletimiz Kazakistan’ı tanıyan ilk ülke olmuştur. O günlerden bugüne kadar da her iki soydaş ülke ikili ilişkilerini geliştirmenin yanında hem Türk Dünyasının gelişmesi, hem de bölgesel ve küresel pek çok konuda etkin ve önemli bir işbirliği içerisinde olagelmiştir. Uluslararası bir terör ve istihbarat örgütü olan FETÖ tarafından ülkemizde kalkışılan 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün ardından kardeş Kazakistan halkının devletimize ve milletimize olan desteğini göstermek amacıyla devlet başkanları düzeyinde ilk ziyareti kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev gerçekleştirmiştir.
Daha bağımsızlığını ilan ettiği dönemde Kazakistan, bölgesel ve küresel siyaseti etkileyecek ciddi ve tarihi adımlar atarak, dünya kamuoyunun Kazakistanla ilgili tahminlerini ters yüz etmişti. Sovyet döneminden kalan nükleer silah varlığına son verilmesi ve dünyaya nükleer silahsızlanma konusunda yapılan çağrı bu durumun ilk örneklerindedir. Yalnızca Orta Asya’yı değil, tüm Asya kıtasını kapsayan, yeni imkânlar etrafında iş birliğini geliştirmeyi ve bu yolla küresel boyutta siyasi ve güvenlik istikrarını artırmayı, özellikle dış müdahalelere imkân vermeden bölge ülkelerinin kendi inisiyatiflerini ortaya koyabilecekleri Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı’nın oluşturulması önerisinin, yine Kazakistan yönetiminin 1992’de bağımsızlığın hemen akabinde gündeme getirilmiş olması ve teşekkül etmesi dikkate şâyandır.
Uluslararası alanda ülkenin ve bölgenin güvenliğini esas alan bu ciddi ve rasyonel politikalarla Kazakistan siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınma için verimli ve güvenli bir iklim oluşturmuştur. Diğer yandan bugün Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüşen Türk Konseyi ve yardımcı kuruluşlarının teşkil edilmesinde, yine Türk Dünyasını oluşturan ülkelerin ihtiyaç duyacağı insan kaynağının müşterek bir temelde karşılanması amacıyla Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin kurulması, Kazakistan yönetiminin öncülüğünde kaydedilen gelişmelerin ilk akla geliverenleridir.
Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in yönetimindeki Kazakistan’ın siyasi önceliklerini burada tespit etmek gerekmektedir. Egemenliğini ve bağımsızlığını henüz ilân etmiş Kazakistan, yüz yirminin üzerinde etnik unsur ve otuzdan fazla çeşitli inanç yapılarına mensup bir toplumdan ibaretti. Bunun yanında, tarihi özellikleri ve idealleri hâlâ canlı farklı sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapıdaki Kazak nüfusun oranı da toplam nüfus içerisinde asimetrik bir ölçüye sahipti.
Kazakistan’ın komşuları Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan da tıpkı Kazakistan gibi yeni kurulmuşlardı. Sovyetlerle birlikte bu ülkelerin siyasi ve ekonomik yapıları da dağılmıştı. Yeni devletlerin sınırları henüz netleşmemişti. Sosyolojik vaziyetlerinin ne olacağı, yaşanacak yeni sosyal gelişmelerin bu ülkeleri nasıl ve ne şekilde etkileyeceği de tam bir belirsizlikti. Bölgenin bu durumuna; Kazakistan’ın Rusya ile olan 7500 kilometrelik dünyanın ikinci en uzun kara sınırını ve doğudaki Çin faktörünü de ilave etmek gerekir. Hal böyleyken, Nazarbayev’in ülke içinden bölgeye, bölgeden küresel güç merkezlerine ve dünya geneline teşmil olan birliği ve güvenliği önde tutan, dengeli, çok yönlü, istikrarlı ve çözüm odaklı siyaseti ve bunun sonuçları daha anlamlı olacaktır.
Nitekim devlet aklının amaçladığı üzere ve bu yönde aldığı kararların neticesi oluşan politikalarla tüm sosyal unsurlarıyla Kazakistan, birliğini muhafaza etmeyi başardı. Kendine has riskler barındıran toplumsal yapısında büyük ve yeni bölünmeler yaşamadan ilk on beş yılı geride bırakarak, modern bir devlet yapısının ve demokrasinin, gelişen ekonomisiyle kurumsallaştırılabileceği yeni bir döneme girdi.
Devlet mekanizmalarını siyasi kararlarla, rejim denemeleriyle ve farklı politika tercihleriyle yönetme, değiştirme ya da dönüştürme kabiliyetini yakalamak ve bu hususta yol almak, sosyal yapıyı yönetmeye nazaran görece daha gerçekçidir.
Toplumu oluşturan sosyal tabakalar ile bunların sosyal, siyasi, ekonomik ve tarihi özellikleri, o toplumun teşekkül ettirdiği devlet yapısına ve uygulanan/uygulanacak her alandaki politikalarla bu politikaların sonuçlarına her hâlükârda yansımakta, hatta belirleyici rol oynamaktadır. Bununla birlikte sosyal tabakalaşma, sosyal tabakalar arasındaki ilişkilerde ve geçişlerde, demografiyi oluşturan farklılıkları keyfiyet ve kemiyet yönleriyle yönetebilmek ise, başta belirli bir zamana ve zihniyet dönüşümüne ihtiyaç duyulan çok daha girift, çok daha fazla amili olan bir süreçtir.
Bu girift sürece modernleşmeyi ve bu yöndeki çabaların getirmiş olduğu değişim ve dönüşümle eşzamanlı olarak gelişen yeni talepleri görmezden gelerek yaklaşmak, günü anlayıp geleceği kestirebilmek bağlamında büyük bir eksiklik olacaktır. Toplumu merkeze aldığımızda bu talepler kimi zaman merkezden çevreye, kimi zaman da çevrede konumlandırabileceğimiz devletten merkeze doğru bir yönelim şeklinde tezahür edebilir. Sonucu belirleyecek olan nokta ise; söz konusu taleplerin merkezle çevrenin uyumluluğu ile karşılanıp karşılanmayacağı ya da doğabilecek gerilimin bir kırılmaya yol açıp açmayacağı olabilir. Tam da bu kırılmadan önce ortaya çıkan rezonansı, sistemin güvenliği için bir ön acil uyarı sistemi kabul edersek, hepimizin üzüntü ve endişeyle takip ettiği Ocak Olayları’nı Kazakistan’daki siyasi ve sosyal sistemi, ileri düzeyde bir bozulmadan kurtarıcı ve uyarıcı bir durum olarak değerlendirmek yanlış olmasa gerektir. Kazakistan’ın birliğini hedef almış, içeriden ve dışarıdan müdahillerin olduğu anlaşılan müessif olaylar; yüksek bir tarih bilinci, hukuku ve demokrasiyi benimsemiş güçlü bir devlet aklı, iradesi ve idaresiyle Cumhurbaşkanı Sayın Tokayev’in liderliğinde hamdolsun bertaraf edilebilmiştir.
Antik çağda Platon ve Aristotelesin başlattığı ideal devlet ve ideal toplum konulu tartışmalar doğu dünyasında Farabi, Gazali, İbn Rüşd, Yusuf Has Hacib ve daha pek çok mütefekkir tarafından kendi dünyalarının özellikleri ve iklimi içerisinde tartışılmıştır. Bu konudaki tarihi tecrübeler ve Arap Baharı’ndan demokrasi ihracatlarına, muhtelif renklerle kurgulanan ideal(!) devlet ve toplum projelerine kadar modern çağın deneyimleri; bugüne kadar çok kısa sürelerde ya da demokrasiyi ol dediğinde oldurabilen kudrette bir siyasi modelin henüz var olmadığı gibi, söz konusu sürecin de yalnızca siyasi sâiklerle tekemmül ettirilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Dördüncü On Yılda Yeni Kazakistan
Toplum ve devlet ilişkileri, insanlık tarihinin her daim gündeminde olmuştur. Tarih, yukarıda da kısaca değinildiği üzere ideal devlet ve toplum konusunda felsefî ve fiili büyük ama bir o kadar da farklı tecrübeleri kaydetmektedir. Bunların özeti ve genel kabul görebilecek olanı ise; egemen ve bağımsız bir devlet sahibi olabilen ve onu tüm alanlarda kurumsallaştırarak halka mâl edebilen istikrar ve refah sahibi toplumların hemen tamamına yakınının, başkalarının tecrübe ve yol hikâyelerini taklit ederek değil, kendi şartlarından neşet eden kendi hikâyelerini yazarak bunu gerçekleştirdikleridir.
Kardeş Kazakistan, son tahlilde zikredilen potansiyele ziyadesiyle sahiptir. Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, modernleşmenin ülkede her alanda büyük bir gelişim ve dönüşüm yaratmasıyla birlikte, modernitenin doğurması muhtemel sorunları önceden görerek ülke yönetiminde önemli bir değişim sürecini 2019 yılında görevini Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Comert Tokayev’e devrederek başlatmıştı.
Cumhurbaşkanı Sayın Tokayev, Kazakistan’ın salimen bugünlere gelmesinde, özellikle dış politika ve kalkınma siyasetinde önemli katkılar ortaya koyan kadrodandır. Özellikle 5 Ocak 2022 tarihinde Egemen Kazakistan gazetesinde yayımlanan ve Kazakistan’ın dördüncü on yılının yol haritası niteliğindeki makalesinde, milletin birliği olgusu çerçevesinde güçlü ve etkin bir devlet yapısı vurgusu öne çıkmaktadır. Milletin birliği için özellikle nimette ve külfette ortaklığı merkeze alan, başta gelir dağılımı olmak üzere her alanda eşit ve adil bir toplum hedefi Sayın Tokayev’in elzem gördüğü temel bir husustur. Modern ve demokratik bir hukuk devleti olan Kazakistan’ın bugün ulaşmış olduğu siyasi, ekonomik ve sosyal şartlarla uyumlu olmayan farklı ve geleneksel üstünlük iddialarını bertaraf eden modern ve demokratik bir vatandaşlık bilinci ise, adil devlet anlayışını kurumsallaştıracak en önemli konu başlığı olarak değerlendirilmektedir. Sayın Tokayev’in, yazımızın başlığı olan Geçmişten Günden Uzağı, Gelecek Günden Yakını Yoktur şeklindeki Kazak atasözüyle de işaret ettiği geçmişin tecrübeleri üzerine geçmişle barışık ve asla bir redd-i miras içermeyen anlayışla geleceğe hazırlanma çabaları, Kazakistan’ın istikbaline ve istikrarına ilişkin bir teminat olacaktır.
Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Comert Tokayev’in eşit ve adil toplum-adil devlet politikalarıyla Kazakistan’ın, özellikle dünyadaki aktüel gelişmeler ve krizlerin bir sonucu olarak gıda ve enerji konularındaki yüksek potansiyelini değerlendirebileceğine inanıyoruz. Türk Devletleri Teşkilatı gibi oluşumların önümüzdeki süreçte yalnızca siyasete ve güvenliğe ilişkin konularda değil, gıda konusunda da ortak politikalar geliştirmesi muhtemel görünmekte ki bu politikalarda Kazakistan da merkezî bir konuma sahip olabilecektir. Zira gıda konusunun da, gerek ülkeler için gerek bölgesel düzeyde gerekse küresel ölçekte yalnızca ekonomik bir mesele olmaktan çıkıp bir güvenlik ve istikrar konusu olacağı açık bir şekilde görülmektedir.
Maziden Âtiye Bir Kardeşlik Hukuku
Devletimiz, bağımsızlığın ilk günlerinden itibaren hâl-i hazırda Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren TİKA marifetiyle Kazakistan’da yüzlerce teknik ve kalkınma işbirliği projeleri gerçekleştirmiştir. Kamu yönetimi alanının modernizasyonu, eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, küçük ve orta ölçekli sanayiinin geliştirilmesi, mesleki eğitim ve meslek edindirme, beşeri sermayenin kapasitesinin artırılmasına yönelik tecrübe paylaşım programları söz konusu işbirliği alanlarının başında gelmektedir. Yine Bakanlığımıza bağlı Yunus Emre Enstitüsü Nur Sultan Türk Kültür Merkezi’nde, kültürel işbirliği faaliyetlerinin yanında bugüne kadar on binin üzerinde Kazak kardeşimiz Türkçe öğrenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları ve destekleriyle TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, üniversitelerimiz ve Bakanlıklarımızla onlara bağlı birimler, Kazakistan’daki proje ve faaliyetlerini her yıl artırmakta ve muhatap kurumlar arasındaki işbirliği faaliyetleri artarak devam etmektedir.
Kazakistan’ın bağımsızlığının evvelinin ve ahirinin tarihi bağlamda bütüncül bir neticesi de Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’dir. Henüz bağımsızlık kararı ilan edilmeden 6 Haziran 1991’de Türkistan Devlet Üniversitesi adıyla kurulan ve bağımsızlığın ilanı sonrası devletimizin önerisiyle Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi’ne dönüşerek Türk Dünyası’nın uluslararası nitelikte seçkin ve başarılı bir bilim ve araştırma merkezi halini almıştır. Üniversite bünyesinde yeni açılacak Türkoloji fakültesiyle, üniversitenin özellikle Türkoloji alanındaki araştırmalarda bir merkez olması hedeflenmiştir. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinde bugün başta Türk Dünyasından gelen öğrenciler olmak üzere seksenin üzerinde farklı ülkeden beş binin üzerinde genç, yükseköğrenimlerine devam etmektedir. Bu öğrenci yapısının gelecekte Türk Dünyasıyla farklı coğrafyalar arasında akıl ve bilim temelinde hemen her alanda sürdürülebilir yeni ilişkiler kurulmasına katkı vereceğine inanıyoruz.
Kardeş Kazakistan’ın dördüncü on yıla hazırlık yaptığı bugünlerde, devletimiz bugüne kadar olduğu gibi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla ata yurdumuz Kazakistan'a her alanda ve her anlamda işbirliği halinde katkı sunmaya devam edecektir. Geçmişi doğru okuyarak, geleceğe rasyonel bir bakış açısıyla bakabilen Kazakistan’ın, var olan potansiyellerini daha dinamik bir biçimde değerlendireceği muhakkaktır. Bunun sürdürülebilir ve kalıcı bir hale gelmesi için de; Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Comert Tokayev’in eşit ve adil toplum-adil devlet politikasının kavramsallaşmış hali olan Yeni Kazakistan hedefi etrafında birliğini ve dirliğini muhafaza edecek Kazak kardeşlerimizin, önümüzdeki on yılın esas mimarı olacaklarına dair inancımız ve ümidimiz tamdır.
Not: Bu yazı, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan Yeni Türkiye Dergisi'nin 123. Kazakistan Özel Sayısı için kaleme alınmıştır.