Kazakistan Sarasöz Dergisi Ahmet Yesevi Üniversitesi Özel Sayısı 08.11.2022

Zorlu bir dönemden sonra bağımsızlık mücadelesiyle birlikte ata yurdumuz Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşması ve yeni bir sürece tekrar başlaması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti ile ortak bir üniversitenin kurulmuş olması da bizi ayrıca mutlu etmektedir. Bağımsızlık sonrası iki devlet tek üniversite konseptiyle bir üniversitenin kurulmuş olması, ortak bir paydanın oluşmasına ve bizlerin birbirimize yakınlaşmamızı sağlayacaktı. Çünkü Anadolu kültürü, Anadolu irfanı oradan beslenerek oradan kendisine lazım olan bütün gücü ve tecrübeyi alarak şekillenmiş ve genişlemiştir.

 

Merhabalar! Öncelikle Sarasöz dergisine zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Şu anda Ahmet Yesevî Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesinde Mütevelli Heyet üyelerimizdensiniz. Sohbetimize genel olarak sizin Yesevî diyarı, üniversitemiz hakkında düşüncelerinizden başlayabiliriz.

Evet, üniversitemizin mütevelli heyetinde yedi yıldır üyeyim. Üniversite olarak 30 yılı tamamladık hamdolsun. İnşallah nice otuz yıllar, nice yüz yıllar nasip olsun. Zorlu bir dönemden sonra bağımsızlık mücadelesiyle birlikte ata yurdumuz Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuşması ve yeni bir sürece tekrar başlaması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti ile ortak bir üniversitenin kurulmuş olması da bizi ayrıca mutlu etmektedir. Bağımsızlık sonrası iki devlet tek üniversite konseptiyle bir üniversitenin kurulmuş olması, ortak bir paydanın oluşmasına ve bizlerin birbirimize yakınlaşmamızı sağlayacaktı. Çünkü Anadolu kültürü, Anadolu irfanı oradan beslenerek oradan kendisine lazım olan bütün gücü ve tecrübeyi alarak şekillenmiş ve genişlemiştir.   

Üniversitemizin kuruluşu bu nedenle bizim oraya yaklaşabilmemiz, anlayabilmemiz açısından önemli bir başlangıç noktasıdır. Bu şekilde, Türkistan’ın genelinde de Kazakistan’ın üniversitemiz üzerinde Anadolu’yla Ankara ile Türkiye Cumhuriyeti ile irtibatının sağlanmasına katkı sağlayacak güzel bir köprü kurulmuştur. Bu köprünün içinde; eğitim, kültür, sanat ve çeşitli ortak etkinlikler var. Aynı zamanda ortak bir akademik kadronun oluşması ortak bir öğrenci havuzunun oluşturulması da var.

Ülkelerimizin üst kademelerinde yönetime gelmiş, özel sektörde önemli konuma gelmiş insan kaynağının yetiştirilmesi çabasına da ortak oluyoruz. Dolaysıyla önemli bir proje manevi, ilmi, irfan, diplomatik ve siyasi boyutları da var aslında. Bu konuda emeği geçenlere, bu hizmeti kuranlara ve bugüne kadar da hizmet edenlere teşekkür ediyoruz. Her zaman takdirle yâd ediyoruz. Bu üniversite, özellikle son dönemlerde önemli bir mesafe kat etti ve ikili ilişkilerimize de önemli katkılar sağladı. Tabi ki de devletlerimizin kardeş olması, devlet başkanlarımızın sürekli birbirleriyle yakın olması kurucu Cumhurbaşkanın Sayın, Nazarbayev’in ve şu anki Cumhurbaşkanımız Sayın Tokayev’in Sayın Cumhurbaşkanımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarıyla yakın çalışıyor olması her alanda birbirini besledi. İnşallah bundan sonra da önemli atılımlar yapılacak. Artık yeni bir safhaya geçti üniversitemiz. Özellikle tıp alanı başta olmak üzere bölgenin ihtiyaçları olan sağlık hizmetlerini en iyi şekilde sunmaya çalışan bir gayret içinde. Bölgedeki en iyi hastanelerden biri olmaya çalışıyoruz, belki orada başka sağlık hizmetlerin sunulmasına da öncülük edecek insan kaynağı yetiştirecektir.

Öte yandan Türkistan’ın son yıllarda hızlıca büyümesi ve gelişmesi yeni bir eyalet olarak orada etkin bir konuma gelmesi önemli bir merkez haline dönüşmesi bölgede pek çok insan kaynağı ihtiyacını da ortaya çıkarttı. Hizmet sektöründe yeni oteller, hava alanının inşaatları, konutlar, yollar vs. bunların hepsi Türkistan’ın hizmetinde çalışabilecek güzel yetişmiş gençlerimiz inşallah peyderpey gelmeye devam edecek. 

Tabi aynı zamanda Türkiye’nin Kafkaslar, Orta Asya ve Asya ile alakalı iletişim kurma kanallarında insan kaynağı ihtiyacı halen çok üst noktadadır. Yakın gelecekte birkaç dil bilen Türk lehçelerinin yanı sıra İngilizce, Fransızca, Arapça, Rusça, Çince ve buna benzer dilleri bilen yetişmiş insan kaynağı inanılmaz bir şekilde artacak. Çünkü Türkiye’nin ihracatı, ithalatı, turizm potansiyeli artıyor. Dolayısıyla ortak havuzun kurulması, bu ortak havuz içinde burada yetişen gençlerimizin oraya gitmesi, orada yetişen gençlerimizin buraya gelmesi, sizler gibi bir kısmı yüksek lisans ve doktora yaparak birbirlerini beslemesi önemlidir. Kendi gençlerimizin öncelikli olarak kendi topraklarımızda hizmet etmesini sağlamamız lazım.

Eğitim sistemi özellikle bu covid-19 sıkıntılarından sonra çok farklı bir noktaya girdi. Artık Harvard, MİT gibi bir üniversite ile Anadolu’daki veya Kazakistan’daki herhangi bir üniversite uzaktan eğitim sistemi ile pek çok noktada eşit duruma gelmiş oldu. Bu durumların da elbette tekrar masaya yatırılması gerekiyor. Artık hangi üniversitede eğitim aldın, hangi üniversiteyi bitirdin demekten ziyade hangi dilleri öğrendin, hangi yeteneklerin var, hangi üniversitenin sertifika programları var şeklindeki sorulara verilecek cevapların daha faydalı olacağını söylemek isterim. Üniversite dediğimiz dört yıllık bir süreçte gençlere temel bir eğitim veriliyor. Önemli mi önemlidir, insanın 17-18 yaşlarında başlayıp, 22-23 yaşında bitirme süreci bir eğitim düzenine geçmesi, belli bir kültürü alması, belli bir sisteme ulaşması için iyi bir üniversite eğitimi önemlidir.

Ama orada diyelim ki, hasbelkader yeterince imkân bulamadın, hiç sorun değil ondan sonraki dönemlere hayata atıldığında alacağın hizmet içi eğitim programları sertifika programları özel yüksek lisans programı ve doktorayla, kendini geliştirmeye devam edebilirsin. Yesevî hazretlerinin ekolünde vardır asıl olan eğitimin doğumdan ölüme kadar devam etmesidir. Ahmet Yesevî hazretleri kendi yer altında oluşturduğu okulunda aslında bunu yapmıştı. 63 yaşından sonra ölümüne kadar, bir dönem daha talebe yetiştirmişti. Onun için yetiştirme süreçlerine devam edeceğiz. Büyük ve yeni bir dönem, büyük rekabet ortamları geliyor.

Kardeşlerimizin daha da güçlenmesi ve gelişmesi, barış içinde yaşamasını temin edecek hususları ele almak lazım. Çünkü büyük devletlerin kendi içlerindeki rekabet ve kavgaları bizim gibi ülkelerin bir şekilde kendi aralarındaki irtibatının zayıflanması değil, güçlendirilmesine katkı sağlayacak şekilde bir yapıcılığı oluşturacaktır. Türkiye artık 1 trilyon dolara giden çok büyük bir ekonomiye kavuşmuş durumda. 100 milyona doğru giden bir insan nüfusu var, çok iyi yetişmiş insan kaynağı var nüfusun çok önemli kesimi %60’lık kesimi genç nüfus, sanayisi sürekli genişliyor eğitim hayatı genişliyor, turizm sektörü genişliyor.  Türkiye enerjinin üretildiği ve ağırlıklı tüketildiği yerin arasında kalmış bir ülke konumunda. Enerji üretiminde söz sahibi kardeş ülkeler var ve iki akışın arasında güzel bir çalışma ve işbirlikleri oluşturmak lazım.

Bugün turizm sektöründe rekorlar kırıyoruz, şu an için beklentimiz 47 milyon turist, yani nüfusumuzun nerdeyse yarısı kadarını, bu sene turist olarak alacağız. Bu 2028’de 100 milyona dolaysıyla nüfusumuzun üzerine çıkacaktır. Yani sokaktaki her bir Türk vatandaşı kadar da turist gelecektir. Bu ne demektir ürettiğimiz bir şişe suyun yanına bir şişe su daha üretmemiz lazım. İletişim kurabilmemiz için çok daha fazla yabancı dil bilen insanlara ihtiyacımız olacak. Yetişmiş hizmet sektöründe teknik katkı, sanayi sektöründe vs. yerlerde, çok önemli insan kaynağı ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Özet olarak insan kaynağımız kıymetlidir. Kazakistan’da yetişen 17-18 milyon nüfusa ulaşmış kardeş Kazakistan devleti her yetiştirdiği genç her biri altın değerinde aynı şekilde bu topraktakilerde ve bunların özellikle birlikte bir araya geldiğinde bir artı bir iki etmeyecek 111, 1111, edecek çok daha büyük bir katma değer oluşturacak. Çok yeni ve zorlu döneme giriyoruz, özellikle Ukrayna ve Rusya’da ve Karadeniz’de yaşanan savaşın, maalesef çok acı yansımaları var. Dünya ticaretinde, siyasetinde ve turizmde üst sıralara çıkmak ve daha da güçlenmek için Kazakistan, Türkiye Cumhuriyeti ve diğer kardeş devletlerle işbirliği içinde çalışmamız gerekiyor.

Derginizin ismi de Sarasözmüş, “iyi söz, güzel söz anlamındaymış”, o zaman güzel ve iyi söz söyleyelim. İnşallah bu söylediklerimiz e yaptığımız işler gençlere yayılsın bizim de hizmetimiz bu olsun.
 

Ayü

 

Teşekkür ederiz, anlattıklarınızdan sonra şöyle bir soru geldi aklımıza: Biliyorsunuz üniversitemiz 2021 yılından beri kuruluşunun 30 yıllık yıldönümünü kutlamaktadır. Bu kapsamda çeşitli projeler hayata geçirilmektedir. 30 yılda 30 proje çalışması yürütülmektedir üniversitemizde. Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz, neler ve hangi alanları kapsamaktadır bu projeler?

Biz tabi, burada ne kadar anlatırsak anlatalım, rektörümüz Janar hanım, rektör vekilimiz ve Mütevelli heyet başkanımız Muhittin hocamız bunları elbette çok daha kapsamlı bir şekilde spesifik olarak anlatacaklardır. Çünkü biz onların başarılı olmaları için çalışan ve katkı veren Mütevelli heyet üyeleri olarak onlar kadar tabi ki her projeye hakim olmadığımızı öncelikle ifade etmem lazım. Temel olarak bizim mütevelli heyet toplantılarımızda Ankara’da Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Sayın İbrahim Kalın Bey ile de yaptığımız kendi düzenli istişare değerlendirme toplantılarımızda özellikle son 3-4 yıllık dönemde hep yeni bir vizyonu yakalama düşüncesini kendi aramızda istişare ettik, gerek Kazakistan’dan katılan mütevelli heyet üyelerimizle gerekse bizlerle farklı özgün ve standardı yüksek kalite ve katma değeri yüksek olan bir çalışmayla, bu çabayı arttıralım istedik. 

Dolaysıyla makale yazma becerisinin arttırılması ve teşvik edilme konusundaki çabaları, üniversitenin gelişmesi açısından çok kıymetlidir. Yani uluslararası alanlardaki yazılan makalelere destek verilmesi, yine aynı şekilde uluslararası alandaki spor müsabakaları, olimpiyatlar gibi Kazakistan dışında olan veya Türk dünyasında olan spor müsabakalarına Üniversitemizden katılan oyuncularımızın ve sporcularımızın ödül almasını, teşvik edilebilecek bir takım enstrümanları geliştirmemiz onları teşvik etmemiz, desteklememiz üniversitemizin hem tanınırlığı açısından hem de gençlerin çok yönlü hem fiziki hem ruhsal zihinsel gelişime katkı sağlayacak önemli çabalardır.

Dolaysıyla 30 yılda 30 proje belki tanıtım amaçlı güzel bir başlık ama, onlarca başka konular da var. Bunların haricinde üniversitenin otomasyon sistemine geçilmesi dijital yapıların güçlendirilmesi gibi çalışmaları önemsiyorum. Oralarda giderek artan bir takım çalışmalar var. 

Bunlara ek olarak Türkistan bölgesinin tarımsal üretim ve hayvancılık kapasitesinin arttırılması konusunda çeşitli projeler yapılmaktadır.

Özellikle bu yeni pandemi dönemindeki gıda ve tarımsal üretimin dünyada ne derece önemli olduğu, lojistiğin çok önemli olduğu tekrar ortaya çıkınca her bölgenin kendi ihtiyaçlarının karşılayabilecek şekilde üretim kapasitesinin arttırılması çok önemlidir. Dolaysıyla tarımsal teknolojileri destekleyecek paketleme ve depolama, ulaşım lojistik buna benzer çalışmaların yürütülmesi konusundaki çabaların arttırılmasına yönelik çalışmalar ve bu manada insan kaynaklarının üretilmesi önemlidir.

Bu alanlarda da bir üniversitemiz birtakım atılımlara girdi. Ben TİKA ‘da başkan olarak göreve başladığımda ilk seyahatlerimden birini Kazakistan’a ve Türkistan’a yapmıştım, TİKA’nın Üniversitemizde yaptığı bir sera inşasını gözlemlemiştim daha o zamanlarda faaliyete geçmemişti ama önemli bir çalışma olarak o dönemlerde temelleri atıldı. Amaç tarımsal üretimin geliştirilmesi, mezunların iş ve istihdam kapasitelerinin artırılmasına yönelik bir uygulama alanının oluşturulmasıydı. Küçük bir sera ile atılan temeller bugün Botanik bahçesine, kazandırılan ağaçlarıyla özellikle bölgenin ağaç ve yeşillik örtüsünün arttırılmasına için önemli çabalar sarf ediliyor, katkılar veriliyor. Bunun yanında belirtmek gerekir ki bir takım açılımlar sağlayacak ziraat fakültesinin kurulması, geniş üretim imkânlarının oluşturulması açısından önemlidir. Türkiye’deki tecrübelerden istifade ederek üniversitemizin kapasitesinin geliştirilmesi konusunda önemli çalışmaların daha da artarak devem edeceğini düşünüyorum. 

Tarım ve ziraat gibi sağlık sektöründe de üniversitemizin hastanesi başta olmak üzere Türkiye’den gelen dünyada da çok meşhur hocaları, profesörleri akademisyenleri, önemli ekipman ve cihaz destekleriyle, yatırımlarla, üniversitelerimizin ve TİKA işbirlikleriyle desteklerimizi de belirtmekte yarar görüyorum. Bu alandaki çalışma çok kıymetli bir çalışma belki Muhiddin hoca o konularda da güzel bir köprü oluşturdu. Türkiye’de bile ameliyat olma noktasında uzun süre sıra beklenen hakikaten çok yoğun bir takvimi olan hocaların oralara gidip ameliyatlar yapması öğrenmiş oldukları teknikleri bizzat öğretmesi ve üniversitedeki hocalarımızın oradaki insan kaynağımızın kapasitesini arttırmasına katkı sağlaması ve hastanecilik hizmeti konusundaki çeşitli ekipmanlar, teçhizatlar hastanenin iyileştirilmesi ile birlikte önemli bir kapasite artışı ile birlikte iddialı dönüşüme girdi. 

Şimdi oraya yeni yapılmakta olan daha büyük bir hastanenin işletimi süreçleri de var, oralarda da yine üniversitemiz katkı sağlayacak. Yani buna benzer siyasi, diplomatik çalışmalara akademik düzeyde yorumlar getirilmesi Almatı’daki bizim araştırma merkezimizin üretmiş olduğu makaleler, fikirler Kazakistan’daki hocalarımızın görüşleri bir kriz anında bizim kendi insanımızdan öğrenilmesi çok önemlidir. Elin Avrupalısından, Amerikalısından, Rus’undan öğrenmek de önemli onları da dinleyelim. Fakat, benim Kazakistan’daki hocalarım ne diyor orada yetişmiş olan münevverlerimiz o topraklarda yetişmiş olan bilim adamları ne diyor bu çok daha önemlidir. Bunu işbirliğine dönüştürmeli ve Türkiye’deki bilim adamları ile o köprü kurarak ortak paydada dünyaya mesajlar verebilecek duruma getirmeliyiz.  

Maalesef bildiğiniz gibi Kazakistan’da da Ocak ayında bir takım acı hadiseler yaşandı. Buna benzer hadiseler geçmişte Türkiye’de de yaşanmıştı.  İnsanlarımız buralarda olanları bitenleri doğru kanallarla doğru habercilik tekniğiyle öğrenmesi lazım. Çünkü araya bir sürü yalan üreten, iftira atan odaklar, ülkeler de devreye giriyor ve çarpıtabiliyorlar işte oraları çarpıtmaması için nitelikli ve çok sayıda insan kaynağı üretip dünya sistemlerine dünya haber ajanslarına onlardan önce bizim kendi insanlarımızın haberlerinin sisteme girmesini sağlamamız lazım.

Dolaysıyla öncelikle Astana ile birlikte Türkistan’daki üniversitemize yakın çalışarak Ankara

Astana ve Türkistan üçgeni içinde güzel bir Orta Asya konseptini dünyaya geliştirip Batıya, Asya’ya, Kuzey’e, Güney’e de empoze etmeliyiz. Genel olarak 30 yılda 30 değil belki 300- 400 konu vardır. 

Evet sizin de belirttiğiniz gibi, Pandemi sürecinde “Ana Yurttan Ata Yurda” adlı proje başlatılmıştı. Bu projede Türkiye’deki en önde gelen tıp doktorların Türkistan’a giderek yıllardır sıra bekleyen hastalara yardım ettiler.

Şöyle bir eğitime yönelik soru geldi aklıma, ben Yesevî ’den yüksek lisans mezunuyum, şu an Gazi Üniversitesinde Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme ABD’de doktora yapmaktayım. Üniversitemizin bünyesinde kurulmuş olan yedi farklı araştırma merkezlerimiz/ enstitülerimiz bulunmaktadır. Biliyorsunuz, pandemi geldiğinde dünyadaki üniversitelerin tamamı acil ve zorunlu uzaktan eğitime geçiş sürecini başlattılar. Bu sürece Üniversitelerin çoğu hazırlıksız yakalandılar. Uzmanlara göre bu süreçlerde ciddi bir öğrenme eksiklikleri yaşanmış ve hala bu eksiklikleri gidermek için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu süreci kardeş Türkiye Cumhuriyeti şu şekilde yönettiler; 81 ilde çalışan ölçme ve değerlendirme enstitüsü/ merkezlerindeki uzmanlar tarafından çevrim içi olarak “1000 Okul Projesi Kapsamında Ölçme Değerlendirme Bilgilendirme Toplantıları ve Eğitimler” süreç içerisinde yapılmıştı. Böylece gerek öğretmenler gerekse öğrenciler için eksikliği (teknik sorunları, bilgilerin çevrim içi ortama aktarılması vs. gibi) gidermek adına iyi bir proje olduğu bilinmektedir. Şimdi Yesevî Üniversitemizin bünyesinde Ölçme ve Değerlendirme merkezi kurulması ile ilgili fikirleriniz nedir? 

Şimdi tabi ölçme ve değerlendirme konusu benim alanımın dışındadır spesifik bir şeydir. Şöyle diyeyim Türkiye’deki her kurum sizin, bizim kardeşlerimizin hizmetinizdedir aynı zamanda. Üniversitemizin bir kere standardı çok yüksek bunu Janar hanımdan ve akademisyenlerinden görüyorum.  Aslında bende doktora yapmış biriyim ama profesyonel bir hoca değilim. Tabi ki bir takım standartların yakalanması konusunda bir takım çabalarımız var. Takımımızın başı olarak Janar hanım, rektör vekilimiz ve diğer rektör yardımcılarımız da bu çalışmaların bir parçası. Ama ihtiyaçlar nedir, nasıl geliştirilir bu konuda Türkiye’de YÖK ve ÖSYM ile üniversitelerimizin kendi çalışması önemlidir diye düşünüyorum. Ama şunu da bir ifade edeyim benim eşim de uluslararası bir yüksek lisans yapmak istedi pandemi sürecinde. Araştırıyordu, zaten hemen hemen herkes uzaktan eğitim yapmak uğraşındaydı, bir boşluk da vardı. Biraz daha sistemli araştırma yapmak ve okumalarını arttırmak istediği bir dönemdi, Ahmet Yesevî ’yi tercih etti, tabi ilk başlarda çok da zor olacağını düşünmüyorduk. Eşim Orta Doğu ve Teknik Üniversitesi mezunu idi, burada da bir takım programları başlatıp bırakmıştı. Hakikaten ciddi ve sıkı bir talebelik süreci geçirdi ve işi sıkı tutan bir üniversite olduğunu gördük. Üniversitemiz artık uzaktan eğitimde bence iddialı bir noktaya gelmiş TÜRTEP’in yürüttüğü çalışmalar, hakikaten iyi hocalar gelmiş. Kolay kolay araştırma makalelerini okuyarak bulamayacağınız bütün konuları en güzel şekilde anlatıyor ve ona göre de sorusunu soruyor. Yani çok zor ve sıkı bir öğretim dönemi geçirdi ama üçün üzerinde notla da bitirdi ve memnun oldu. 

İsim vermeye gerek yok, iyi üniversitelerin bazılarında derslerin boş geçtiğini devamı olmadığını da duyduk. Ama Ahmet Yesevî ’de öyle değil işi sıkı tuttular. Disiplini bir şekilde standartları yüksek tutarak öğrencilere genel geçer iki dönemde yüksek lisans dersini verip hemen mezun etmek yerine aksine, zor şartlara rağmen eğitimi aksatmadan ders verdiler

Standardı yakalamak istiyorsanız belli şeyleri set etmeniz, standardı koymanız gerekiyor. O açıdan bunu devam ettirme gayreti önemli.  Ölçme ve Değerlendirme bence tabi ki de önemli, ama bir şekilde çözüm üretebildiğiniz sürece bir geçiş dönem olarak bakılabilir. Ama sonuçta her ülkenin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak bütün kurumsal kapasitelerinin gerçekleştirmesi gereken bir nokta olduğunu düşünüyorum. 

Ahmet Yesevî Üniversitesi, bulunduğu konum itibarı ile coğrafi olarak Sovyet Rus etkisinin zayıf olduğu bir yerdir. Üniversitenin Türkiye’den gitmesi ortak üniversite olması bu etkinin de kırılması açısından milli ortam sağlıyor mu? Yani dönüşümü sağlamak için tıp fakültesi diyoruz genelde Sovyet sonrası ülkelerde tıp fakültelerin hastanesi olmaz, onlar tıp fakültesinde öğrenciler eğitim alırlar sonra hastanelere öğrenciler giderler ve orada stajlarını yaparlar. Şimdi örnek olarak Kazakistan’da üniversitemizin kapsamında çalışan ve hizmet veren hastanesi var. Bu şekilde bir dönüşüm başlatacağına inanıyorum ben. 

Tabi çok derin bir soru. Yani sonuçta Sovyetler döneminde de dezavantajlı ve avantajlı olduğu bölgeler vardı. Avantajlı kısımları iyi kötü herkese belli bir standartta bir sağlık, eğitim, ulaşım, altyapıdır koymaya çalışıyordu. Fakat modern XXI yüzyıldaki ihtiyaçlara yönelik bunları karşılayabilecek durumda değildi. Tabi ki zenginleşmiş güçlenen yeni bir dönemde Kazakistan artık 30-40 yıl önceki ihtiyaçlarının çok ötesine geçti. Yeni nesilde çok daha farklı bir modern dünya beklentisi oluştu, tüketim anlayışı değişti. Sosyal yaşam standartlarının oluşturulması gereği doğdu. Dolaysıyla her ülkedeki gelişim gibi özellikle Kazakistan’ın zenginleşmesi ile birlikte ve nitelikli bir katma değeri olan bir genç nesil yetişmesine dönük eğitim sistemi ile birlikte beklentiler de arttı. Bu yüzden üniversitemiz de Türkiye ile o köprülerin kurulması konusunda bu değişim dönüşüme çok katkılar sağlamaktadır. Yesevî ’de ilk çalışmaya başladığım dönemlerde üniversitemizin hastane standartlarının çok iyi olmadığı noktasında çok ciddi eleştirirler alıyordum. Hatta niye böyle ne yapabiliriz gibi o dönemlerde konuştuğumuzu hatırlıyorum. Zaten kamuya ait bir hastane standardının arttırılması o kadar da öyle kolay değil. Türkiye’de de Ak Parti döneminde sayın cumhurbaşkanımızdan önceki dönemlerde sağlık sektörü kamu devlet sektörü özellikle SGK sosyal sigortalar kurumumuz olarak ifade ettiğimiz kesimdeki hastanelerde de standardı çok yetersizdi. İnanılmaz bir şekilde eksiklikler vardı. 2002’ de Ak Parti iktidarı ile birlikte o kurumlardaki bütün hastaneler sağlık bakanlığına bağlı tek bir çatı altına toplandı ve belli bir takım standartlar getirildi. Şimdi geldiğimiz nokta kamu özel sektör işbirliği ile yürütülen sağlık sektörü ile belli bir standardı elde ettik. Özel sektör marifetiyle girişimcilikle rekabet oluşturarak aynı anda devletin denetim ve kontrolünde standardı koruyarak yeni bir yapıya geçtik.

Dünyada bugün pandemi başta olmak üzere sağlık sistemi ile en başarılı bir şekilde mücadele yürüten ülkelerden bir tanesi haline dönüştük. Dolaysıyla kamu kurumu olarak zaten hastane işi böyle kolay bir iş değildir. Devlet memurları ile yapılabilecek bir kalite standardı koymak bu manada Türkistan’da maneviyatı yüksek olan ve Anadolu ile irtibatı giderek güçlenen bir bölgede sistemin değişim ve dönüşümü periferde yapabilme kabiliyetini üniversitemiz bence başarılı bir şeklide devam ettiriyor. Yani sistemin değişmesine katkı veriyor bizim buradaki uluslararası standartlarda yurt dışında da hocalık yapmış sağlık bakanlığımızın bürokratların çalışmalarıyla iki devlet birlikte başardığı bir değişim dönüşümü yaşıyoruz sağlık sisteminde.  

Mütevelli heyet üyesi olarak Türkistan’a birçok kez seyahat ediyorsunuz. Sizce Türkistan’ın turizm merkezi olabilmesi için en önemli 3 ana şey nedir? Bu soruyu sormadaki amacım sizlerin de bildi üzere Türkistan 2040 ve Türk Devletler Teşkilatının da 2040 stratejileri var.

Bir kere Türkistan vali yardımcısı Ulan Bey mütevelli heyet üyemizdir. Vali yardımcımızla çok yakından görüşüyoruz istişarelerimizi yapıyoruz. 

Turizm konusuna girmeden önce eyaletin çok hızlı gelişmesini görünce çok şaşırdım. Çünkü ilk defa Türkistan’a 2011 yılında gitmiştim, sonra cumhurbaşkanımızla arada birkaç kere daha gitmiştim. Son gittiğim 2020 yılında ise Türkistan’ın inanılmaz derecede değişim ve dönüşümünü gördüğümde çok sevindim hatta tanıyamadım. Gerçekten de inanılmaz yatırımlar yapılmış, oteller inşa edilmiş.

Şimdi ilk önce turizmin gelişebilmesi için en önemli konu yeterli sayıda uçuş slotların olmasıdır. Yani biz ilk geldiğimizde doğrudan Türkistan’a uçuş yoktu, ancak Şimkent üzerinden aktarma yaparak gidebilirdik Türkistan’a. Giderken de kara yolla gidiyorduk, bir keresinde lastiğimiz patlamıştı gece karanlıkta kalmıştık. Turizm sektöründe çok deneyimli bir sektörde yatırım ve faaliyet yapmış turizm sektörünün bir oyuncusu bizim şu anda bakanımız Mehmet Nuri Ersoy Beydir. Kendisi Türkiye’nin en meşhur en kaliteli otellerini işleten Türkiye’nin turizm alanındaki en iyi oyuncusudur. Bizde turizm sektörünün stratejisini belirlerken matematik ve algoritmik çalışma ile belirliyoruz. Örneğin havaalanının kapasitesinin hacmi; kaç tane uçak yanaşabilir, kaç tane uçaktan inen kişinin bekleme salonu, pasaport kontrolünden geçişi, tuvalet ihtiyacı vs. gibi. Mesela Antalya’daki tuvalet sayısının bile artışını yaptılar, bunların hepsi bir bütündür. İşte yatak kapasitesi, otelin kalitesi, akşam vakit geçirecek kafelerin olması, sağlık ihtiyaçlarının karşılanması, acil bir durumda acil helikopterinin iniş yapabilmesi/ getirilmesi, götürülmesi gibi buna benzer pek çok parametreye siz yatırım yaparsanız, altını da doldurursanız yavaş yavaş gelişirsiniz. Aslında Türkistan çok kısa sürede hızlı bir hamle yaptı, oteller, hava alanını açtı, ondan sonra yatak sayısını artırdı, yol ağları kurdu. Hizmet sektöründe çalışabilecek olan insanların orada yaşayabilmesi için konutlar üretti. Şimdi siz otel yaparsınız ama o otelde çalışacak adamlara lojman yapmazsanız personeli nereden bulacaksınız. İşte Almatı’dan, Astana’dan veya Türkiye’den çalışan adam çekmeniz lazım. Turizm sektörü nitelikli temiz, tertipli adam ister. Özellikle belli standartlarda beş yıldızlı otellerde personel oluşturması lazım. Dolaysıyla doğru bir strateji ile bu işe girişmek lazım; vakit geçirecek müzeler, konferanslar, tiyatrolar, kütüphaneler gibi şeyleri düşünmelisiniz.  İpek yolu üzerinde önemli bir konuma ve geçiş hattına sahiptir Türkistan. Türkistan’a iş adamları, tüccarlar gelecek oradaki fuarlara katılacaklar, görüşmeler, ticari network oluşturacaklar. Akademisyenleri de getirmek lazım; turizm trafiğinde akademik toplantıların, sempozyum ve konferansların yapılması, kültür sanat etkinliklerinin yapılması önemlidir. Kültür adamları gelsin opera, bale, mesela bize Türkistan’da Fransız ve Kazak ortak bir grubunun işlettiği at gösteri merkezi gösterildi, beni çok etkilemişti çünkü çok orijinal bir şeydi. Bu tür tanıtımların yapılması, 8-9 boyutlu sinema gösterisi yani özetle güzel konseptlerle geliştirmek gibi yenilikler olmalıdır. Gastronomi konusunda Türkistan’ın mutfağına uygun restoranlar, lokantalar, yöresel yemekleri tanıtmalısınız. Mesela Anadolu’da da yöresel yemeklerimizi turistlere tanıtamıyoruz diyorlar, fakat sadece kendi Anadolu’nun tarzında yemekler sunduğunuzda da hiç tanıtamazsınız. Elin Avrupalısı geldiği zaman yöresel yemeklerinizle beraber sunum tekniğini de göstermek gerekiyor. İşte alakarttaki reçetesinin doğru yazılması, tercümesinin doğru yapılması, sunarken tabak seçimi, ortam, müzik seçimi vs. bunların hepsi bir hizmet sektörüdür. İngiltere’ye gittiğinizde hep bakan bey de örnek verir; insanlar İngiltere’ye sırf yemek yemeye giderler, İngiltere’nin aslında kendilerine has meşhur yemekleri olarak balık ve kızartmadan başka bir şey yoktur. Ama dünyanın en meşhur gastronomi ölçütü olan Michelin Yıldızı standartları olan restoranlar oradadır. Dolaysıyla standartlar yükselttikçe bir takım cazibeyi arttırıcı yatırımlar yapıldıkça turizm sektörünün potansiyeli de artacaktır. Biz bunları hazırladık, haydi turist gelsin demek kolaydır ama bunların ötesinde bir de tabi en önemli konu stratejik tanıtım çalışmasıdır. Biz bunun için kendi bakanlığımızda kurum kurduk. Turizmi geliştirme ve tanıtım ajansını kurduk Türkiye’de. Bakanlığın dışında memurların, bürokratların olmadığı özel sektör mantığı ile çalışan, işlettiği bir kurum. Çünkü memur bürokrat rekabetçi çalıştırılamayabilir. Bu biraz özel sektörün ilgilendiği bir konudur. Yönetiminde bizim bakanımız, turizmden sorumlu bir bakan yardımcımız, bir de tanıtma genel müdürü ile Türk Hava Yolları yönetim kurulu başkanından oluşmaktadır. Toplamda dört tane kamu görevlisi var. Ama geriye kalan işte 20 küsür yönetim kurul üyeliğinde hepsi özel sektörden sektörü temsilen seçimle geliyorlar. Hedef pazarlara dönük ajanslarla anlaşma yapıyorlar. Tanıtım çerçevesine odaklı bir şekilde yöreye en uygun profille tanıtım yapıyorlar hedef pazardan müşteri getirmeye çalışıyorlar. Dolaysıyla bu ve benzer çalışmayı belki Türkistan’da bizim bu tecrübelerimizden de istifade ederek yapabiliriz. Biz bu sayede Türkiye’de bu sene ilk defa Birleşmiş Milletlere üye her ülkeden turist çektik. 

Eskiden belli ülkelerden geliyordu turistler. Onlar: Rusya, Kazakistan, Ukrayna, Kırgızistan, Azerbaycan, Almanya, İngiltere ve Fransa şimdi onların ötesinde 200 tane ülkenin üzerinde hiç adı sanı duyulmamış ülkelerden bize turistler gelmeye devam ediyor. Çünkü çok değişik odaklı spesifik bir tanıtım yaptık. Artık işin en püf noktası, dijital alanlarda tanıtım yapabilmek, youtuberler, influencerlerin gelerek Türkiye’mizde çekimler yapıyorlar. Kazakistan gibi kardeşlerimizin bunlardan istifade etmesi konusunda her zaman yardım ve paylaşımda bulunmaya hazırız. Dolaysıyla 3 taneye sığdıracak olursak; ulaşım, yani slop sayınızı uçak ve koltuk sayınızı arttırın. Yani siz 1.000 000 kişi getirmek istiyorsunuz ama uçakla en fazla 100.000 kişi gelecek o zaman 900 bin kişiyi nasıl getireceksin ona göre uçak sayısının arttırılması lazım. İkincisi de yatak sayısını ve yeme içme gastronomi imkanlarının sağlaması. Üçüncüsü de tanıtımdır. Bunlara ağırlık verdiğiniz zaman o bölgede turizm sektörü daha da gelişecektir. 

Teşekkür ederiz Serdar bey, geldiğimden beri odanızdaki kitaplara bakıyorum. Bir yıldır Ankara’da oturuyorum ve nereye gidersem gideyim her yerde kitap okuyanları görüyorum (otobüs, metro, tren) her yerde çok kitap var. İnsanlarınıza bu kadar okuma alışkanlığı nasıl kazandırdınız? Biz daha bu duruma gelemedik.

Bizim şu anki kitap satma sayımız Fransa’yı bile geçmiş durumdadır. Kitap satış oranında ilk 10. sırada olduğumuzu söyleyebiliriz. Tabi, ders kitaplarımız da var bunları saymıyorum ortalama her Türk vatandaşı yaklaşık 7-8 kadar kitap satın alınmış. Bu daha basılı kitaplar, ikinci el kitapları alıp satanları da koyalım artı dijitalde indirip okuyanlar var onları da saydığımızda çok ciddi bir oran çıkıyor. Bizim yeni nesil güzel kitap okuyor. Tabi bu son enerji maliyetlerinin artması Rusya ve Ukrayna kriz sonrası kâğıt fiyatlarının artış nedeniyle biraz zorlu bir dönemi geçiriyoruz. Bizlerin 50’inden sonra bir adamın değişmesi kolay değildir. Yeni nesil özellikle 0-6 yaş grubundan anaokulundan itibaren oradaki vereceğiniz maneviyat Allah sevgisi, saygısı çok önemlidir bence. Türkistan’ın kendi inanç ve değerlerini kendisi Türkiye’deki kardeşleriyle beraber vermesi lazım. Üniversitemizin Kazakistan’a din eğitimi veriyor olması, Kazakistan’ın güvenliği açısından da önemlidir. Birtakım kirletilmiş, sözde İslam adına uygulamalarla çocukların düşüncesini bozmaya çalışan akımları uzaklaştırıp kendi inanç ve Yesevî kültürü başta olmak üzere tüm dünyaya saçılan bizim Türkiye’de de beslendiğimiz Balkanlar’ın Kuzey Afrika’nın da beslendiği o maneviyatın yaşatılması da 0-6 yaş grubunda başlatılması çok önemlidir. Bu grup aslında tam bir tohum ekme dönemidir, yani o döneme çok dikkat etmek lazım. Amerikan dizileri, çizgi filmleri ve kültürlerini pompalamak yerine anne baba ilişkisi, sevgisi saygısı, ahlaki durumları ve günlük yapacağı çalışmaları en iyi şekilde öğretilmesi lazım. Türkiye’de kültür ve turizm bakanlığımızın 20 yılda yaptığı birtakım çalışmalar var. Milli eğitim bakanlığını da bu manada başarılı buluyorum. Benim ilkokulda okuyan kızımın bir hocası okuma becerisini kazandırdı, kızım benim şu ana kadar okumadığım kitapları daha hayatının ilk 15 senesinde okudu bitirdi. 

Ortak dil ve alfabe konusuna girmemiz lazım. Esas başlangıç 90’lı yıllarda başlamış ama yarım kalmış şu an TÜRKSOY’UN en önemli misyonunun bu olduğunu düşünüyorum. Manas Üniversitesi, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi olarak bizlerin ve sizlerin en önemli konusu bu olmalıdır,  hep beraber bu işe kafa yormamız ve kültürel olarak yakınlaşmamız lazım. Yani yüz yıl önceki entelektüel ortak bir yapı vardı, fakat o zaman iletişim kanalları azdı ama kültürel anlamda çok yakın dilde, işte ve fikirde birlik İsmail Gaspıralı’nın da dediği gibi o dönemde çok iyi çalışmalar yapılmış, karşılıklı yazışmalar, ortak hikâyeler, kitaplar, yazmışlar, birbirlerine gidip gelme gibi.  Ama o zamanlarda uçak yok WhatsApp yoktu. Ama inanılmaz bir şekilde birbirleriyle kültürel etkileşimleri vardı. Dolaysıyla biz burada ortak paydada kelime hazinesini geliştirmemiz lazım. Yani benim Anadolu’daki gencimin Asya’daki ortalama kullanılan kelimelerin zenginliğini almasını sağlamamız lazım. Ona göre Google Translate dijital sistemleri kurmamız lazım. Türk dilini konuşan Orta Asya’daki halkların ortalama olarak herkesin öğrenmesi gereken 300 -500 tane kelimeleri bulmalıyız. Buna göre de kendi aramızda paylaşımlarda bulunarak, birbirimizin dilini anlamalıyız, tanımalıyız. Kendi aramızda köprüleri kurmalıyız, Twitter, Facebook’ta şiir, hikâye yazacağız. Ana dildeki kitap sayısını arttırmamız, sizlerin de yavaş yavaş Latin alfabelerini okuyabilmeniz, bizlerin de sizin yazdıklarınızı okuyup anlayabilmemiz çok önemlidir. Ben Yesevî Hazretlerinin Kiril değil de normal Latin alfabesiyle yazılan şiirlerini okuduğum zaman anlıyorum, yani benim Türkçeme çok yakın. Bu konuda Türk Dil Kurumu veya üniversitelerin operasyonel çalışmalar yapıp üç beş senede hızlandırmaları lazım. O zaman bizdeki bütün zenginlik sizde, sizin zenginlikler de bizde olacaktır. Belki sizin sayenizde de diğer lehçeleri de öğrenme fırsatını buluruz. Kazak lehçesi bize belki en uzak olan lehçedir ama ben Kazakça’ya ilişkin iyi kötü kelime hazinesine sahip olduğum zaman Kırgızlarla, Nogay, belki Uygurlara kadar gidebilirim. Belki dolaylı olarak Rus kültürünü ve diline de bir şekilde hâkimiyeti oluştururum, böylece birbirimizin kapasitesini arttırmış olacağız.

Kıymetli zamanınızı ayırdığınız için sizlere çok teşekkür ederiz. Verimli bir sohbet yaptık, Yesevî  diyarına selam söylemek isterseniz lütfen.

Allah razı olsun, Ahmet Yesevî Hazretlerinin selamı ile gelen herkese başımızın üstünde yeri vardır. Onun için bizler her zaman vakit ayırırız, oraya karşı ayrı bir saygımız, edebimiz, muhabbetimiz vardır. Dolaysıyla o toprakların insanları özeldir, insanının da o şekilde de kendini özel tanımlaması lazım.  Bize Allah lütfetmiş kardeş etmiş, akraba yapmış, dildaş ve dindaş yapmış bundan daha güzel ne olabiliriz?! Biz birbirimize yabancı değiliz, sizlerle soframızda oturduğumuz gibi oturuyoruz, bunun farkında olmamız lazım. Bunu daha fark etmeyenler var aramızda. Ayrımız gayrımız olmadığına bazılarımız tam manasıyla anlam veremese de birbirimize ihtiyacımız var.  Özellikle dünyanın kargaşanın, itiş kakışın, vahşileştiği acımasızca sadece maddeye paraya, enerjiye, ekonomiye, tüketime girdiği bir noktada asıl olan değerlerimiz, tertemiz bir şekilde iyi anlaşılması ve aksatılmaması konusunda çabaları ben değerli buluyorum. Sizi de takdir ediyorum. Teşekkür ediyorum, inşallah Sarasöz bütün dünyaya güzel ve iyi söylemeye devam etsin!

Amin, biz de sizlere çok teşekkür ediyoruz.