“TÜRK DÜNYASI” RADYO PROGRAMI DEŞİFRESİ 19.07.2013
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgeye götürülecek yardım ve destekleri uluslararası önceliklerimize göre koordine etmek için bir organizasyon ihtiyacı da Sovyet Birliği dağıldıktan hemen sonra 1992 yılında tespit edilmiş ve kısa adıyla TİKA o tarihte kurulmuştu. O zamandan beri Türkiye’nin kardeş ülkelere yaptığı teknik yardım ve destek uzman eğitimleri gibi çalışmalarla temayüz eden TİKA, yüzümüzü ağartan bir kuruluşumuz oldu, halen de yüzümüzü ağartmaya devam ediyor.
TRT RADYO 1 /19 Temmuz 2013/ Söyleşi: Prof. Dr. Orhan Kavuncu
SUNUCU (PROF.DR. ORHAN KAVUNCU)- İyi akşamlar değerli dinleyiciler, yine bir Türk Dünyası programıyla sizlere evlerinizde, arabalarınızda konuk olduğumuz için kendimizi mutlu sayıyoruz.
Bendeniz Profesör Doktor Orhan Kavuncu, programı hazırlayan Yaşar Yılık ve teknik yönetmenlerimiz Cansel Metin ve Ayşe Koyinci arkadaşlarımızla hepinize iyilikler, mutluluklar diliyoruz.
Sevgili dinleyiciler, bizim bu Türk Dünyası programında zaman zaman Türk dünyasına yönelik, yani münhasıran Türk dünyasına yönelik hizmet yapan veya çalıştığı coğrafya içerisinde Türk dünyası da bulunan devlet kuruluşlarını ve uluslararası kuruluşları tanıtmaya çalışıyoruz. Malumunuz, daha önce Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı, Türksoy’u, Türk İşbirliği Konseyini konuştuk. Bugün de Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığını konuşacağız.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgeye götürülecek yardım ve destekleri uluslararası önceliklerimize göre koordine etmek için bir organizasyon ihtiyacı da Sovyet Birliği dağıldıktan hemen sonra 1992 yılında tespit edilmiş ve kısa adıyla TİKA o tarihte kurulmuştu. O zamandan beri Türkiye’nin kardeş ülkelere yaptığı teknik yardım ve destek uzman eğitimleri gibi çalışmalarla temayüz eden TİKA, yüzümüzü ağartan bir kuruluşumuz oldu, halen de yüzümüzü ağartmaya devam ediyor. İşte bugün 1992’den bu yana TİKA’nın gelişmesine, hizmet alanlarının ve coğrafyasının büyümesine TİKA’nın değerli Başkanı Sayın Doktor Serdar Çam ile konuşacağız.
Bizi kırmayıp programımıza konuk oldukları için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Sayın Çam, lütfettiniz, geldiniz, sağ olun.
TRT Radyo 1’in Türk Dünyası programına sizi konuk ettiğimiz için çok memnunuz, mutluyuz, sağ olun.
Efendim, bizim programımızın formatı, önce konuğumuzu dinleyiciler tanısınlar istiyoruz. Biz sizi tanıyoruz ama yani sizin ağzınızdan bize kısaca kendinizden bahseder misiniz, bir özgeçmişinizi özetler misiniz?
SERDAR ÇAM- Öncelikle olarak ben de böyle bir programa davet ettiğinizden dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum ve radyonuz vesilesiyle de tüm dinleyenlere selam ve saygılarımı sunmak istiyorum ve Ramazanlarını tebrik ediyorum şimdiden.
Ben 1966’da Ankara’da doğmuşum, 2 kardeş olarak çocukluklarımız çeşitli ülkelerde geçti babamızın hariciyedeki görevi nedeniyle. İlkokul hayatına Libya’da başlayıp çeşitli ülkelerde bulundum, ortaokul ve liseyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde tamamladım. Ondan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde kimya mühendisliğini tamamladıktan sonra yurt dışında mastır, daha sonra Türkiye’de de doktora çalışmaları yaptık. Özel sektörde çeşitli kademelerde görev yaptık. Ondan sonraki süreçte de 2002’nin Eylül ayında da Sayın Başbakanımızın yanına özel kalem olarak göreve başladım, o tarihten 2009’a kadar Mecliste ve makamında özel kalem görevini yürüttüm ve 2009 Ağustos’undan itibaren de Meclis Başkanlığı özel kaleminde bulundum. Tabi bu arada hep uluslararası alanlarda kendimi yetiştirmeye çalıştım, doktora konum uluslararası ticaret, uluslararası yatırım konusuydu. Bürokrasi görevimde de hep uluslararası parlamenter diplomasi, uluslararası ilişkiler gibi konulara biraz daha vakit ayırmaya çalıştım, belki de biraz hariciye çocuğu olmanın getirdiği gayretle. Daha sonra da, 2011’in Haziran itibarıyla da TİKA’da göreve başladık.
SUNUCU- Çok güzel Başkanım.
SERDAR ÇAM- Evliyim, 3 tane çocuğum var.
SUNUCU- Allah bağışlasın.
Birkaç tane yabancı dil bildiğinizi ben biliyorum, siz söylemediniz, tevazu gösterdiniz ama. Değil mi, Almanca, Fransızca, İngilizce?
SERDAR ÇAM- Evet. Şimdi de biraz işte kısmet olursa, ömrümüz yeter imkânımız olursa Arapça ve Rusçayı kısmı düzeyde de olsa öğrenmeyi arzu ediyoruz inşallah.
SUNUCU- Yaşı yok bu işin, yaparsınız, daha gençsiniz ayrıca.
Başkanım, kuruma dönecek olursak, TİKA, yani Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, tabi bu isim de birçok değişikliklerden sonra bu halini aldı değil mi? İlk Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı diye kurulmuştu, sonra Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı oldu, şimdi ajans sözünü de tekrar isme ilave etmiş olduk.
TİKA, yani Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 1992 yılında kuruldu. Niçin kuruldu, nasıl kuruldu? Ben biraz web sayfanızdan da yararlanarak bunları girişte anlattım ama siz lütfeder anlatırsanız dinleyicilerimiz için daha iyi olur.
SERDAR ÇAM- Aslında ağırlıklı olarak geçmişimizden gelen, geleneğimizde olan yardımlaşma kültüründen doğan bir dürtüyle kurulmuş TİKA. 1992 yılında rahmetli Özal Cumhurbaşkanlığında bulunduğu dönemde hızlı bir şekilde böyle bir teşkilatın kurulması talimatını...
SUNUCU- Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kuruldu...
SERDAR ÇAM- Tabi, Dışişleri bünyesinde. Hatta o zaman Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e böyle bir talimat verdiğini ifade ediyorlar ve kanun hükmünde kararnameyle çok hızlı bir şekilde bu teşkilatımız kurulmuş ve ilk ofisini Türkmenistan’da açmış ve hızlı bir şekilde de 6 tane ülkede, bağımsızlığını elde etmiş, uluslararası çalışmalarda etkinliğini artırma ve entegre olma çabalarında olan ülkelere destek vermek üzere Türk dünyası bölgelerine 6 tane ofisimiz kurulmuş.
SUNUCU- Yani 1992’de kurulur kurulmaz 6 tane koordinasyon ofisi...
SERDAR ÇAM- 92-93’te tamamlanıyor 6 tane ofis. Kimi elçilikler bünyesinde, kimi ayrı bir binada kuruluyor ve imkânlar çerçevesinde faaliyetlere başlıyor.
Temel nokta, her şeyiyle yepyeni bir başlangıç yapmış yeni bağımsız Türk devletlerine Türkiye’nin tecrübesini, kapasitesini karınca kararınca aktarmak ve bu noktada son derece önemli güzel çalışmaları yapmaya başlamış kuruluşumuz.
Tabi geçen zaman içinde o ülkelerdeki performansın artması, başarılarının artması, dünyaya entegre olması, özellikle bugüne geldiğimizde, 20-21 yıl aradan sonra her yönüyle kapasitelerini artırmış, varlıklarını ortaya koymuş, hem demokratik yönetim başarılarını geliştirmiş, hem de ekonomik olarak güçlenmiş bir devletler topluluğu konumuna doğru gidiyor, özellikle Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan genel bir boyutuyla bakıldığında. Kırgızistan’da geçtiğimiz birkaç yıl önce işte çeşitli iç sıkıntılar yaşandı, onları tekrar sarmaya, toparlamaya çalışıyorlar, yine biz TİKA olarak orda da bir şekilde de destek sağlamaya çalışıyoruz. Özbekistan, Tacikistan, bu ülkeler inşallah daha da gelişecek, büyüyecek; bunlar bizim gururumuz. Orada yetişecek gençlik, oradaki insanlar bizim ortak geleceğimiz, ortak güvencimiz olacak inşallah.
Bundan sonraki çalışmalarda da tabi, bu kuruluştan sonraki çalışmada da Balkanlar coğrafyasına yöneldik ve ondan sonra Afrika, Ortadoğu, Arap baharı süreciyle birlikte Arap baharı yaşanan bölgelerde ofislerin açılması gündeme eldi. Tabi geçtiğimiz yıl Şubat 2012’deki çıkan kanun hükmünde kararnameyle, zaten mevzuatımızda vardı ama daha da güçlendirici maddeler koyarak dünyanın neresinde kriz, neresinde sorun, neresinde Türk milletinin ihtiyacı varsa, desteğe ihtiyacı varsa orada olmaya gayret gösterecek bir yapıyla 5 kıtada faaliyetimizi...
SUNUCU- 6 tane koordinatörlük kurulduğu zaman vardı, sonra zaman içerisinde bu sayılar bugün itibarıyla çok büyük sayılara ulaşmış vaziyette.
SERDAR ÇAM- Bugün artık 32 ülkede 35 ofisimiz var, ancak 100’ün üzerinde proje geliştirdik, ofis açmadan da projelerimizi merkezden yürüterek geliştiriyoruz, maliyet ve yönetim başarısını oluşturmak açısından.
SUNUCU- Çok gurur duyuyoruz Başkanım, TİKA’yla.
Şimdi bu hizmet alanında kurulduğu yıllarda birçok şey vardı, yani yurt dışında yardım adına, destek adına ne yapılması gerekiyorsa hepsi TİKA’nın hizmet alanı içerisindeydi, sanki ben o yıllarda da hatırlıyorum, çünkü ilk kurucu Başkan Umut Arık’la da bizim teşviki mesaimiz olmuştu. Yani Türkçe öğretim merkezi; TİKA kardeşim, hadi sen Kazakistan’da kardeşlerimiz Türkçe öğrenmek istiyor, orada bir Türkçe öğretim merkezi aç. Yabancı öğrencilere burs, TİKA kardeşim, bak bu çocukları getirdik, sen bu burs işini koordine et. İşte teknik alanlarda, belki baraj yapımından, işte su kuyusu açmaktan, hastane, sağlık ocağı, klinik yapımına kadar, tarımsal kalkınma projeleri ilk yıllarda, hatırlıyorum Türkmenistan, Azerbaycan’da vardı, arıcılık, kilim, halı dokuma, el işi, işte aile ekonomisini kalkındırmaya yönelik küçük işlerle ilgili kurs projeleri filan, yani aklımıza gelebilecek her şey vardı sanki TİKA’nın hizmet alanı içerisinde. Bugün bu hizmet alanlarının bir kısmı yeni kurulan birimlerimize aktarıldı, işte Yunus Emre merkezleri Türkçe öğretim işini üstlendi, Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi kuruluşlar da sizin üzerinizden yükün bir başka bölümünü aldılar gibi. Yani tarihi seyri içerisinde TİKA’nın bu hizmet alanındaki değişimi Başkanım, özetleyin desem acaba nasıl özetlersiniz?
SERDAR ÇAM- Tabi ihtiyaç halinde her kurum belirli mevzuat çerçevesinde, devletin vermiş olduğu yetki çerçevesinde durumdan gerektiğinde vazife çıkararak yardımcı olmaya çalışıyor, çünkü önümüze çıkan bir sorunun, bir meselenin çözümü noktasında en azından insanı olarak bakıyorsunuz ve çözüm üretmeye çalışıyorsunuz.
Aslında bugün TİKA’nın durumuna baktığımızda da yine iş faaliyet alanı olarak çok yoğun bir alanla karşı karşıya. Yani neler yapıyor diye sorduğunuzda, bir bebeğin doğumuyla, hatta doğumundan önce anne karnından başlayarak ölümüne kadar geçen her aşamada, eğer insani olarak bakıyorsanız, ahlaki bir bakış açısıyla ve bir medeniyetin devamı olan bir pencereden bakıyorsanız, her aşamasında ihtiyaç duyduğu noktaya imkânları seferber etmek ve paylaşma arzusuyla yaklaşıyorsunuz. Tabi burada temel nokta, stratejik akıl, yani kaynaklar sınırlı, zaman sınırlı ve bu kaynakları en optimum düzeyde ve en öncelikler sırasına göre oluşturulması gerektiği ortaya konması lazım.
Tabi devletimiz güçlendikçe, imkânları genişledikçe, ekonomik yapıdaki değişimler sağladıkça daha da ihtisaslaşmış olanlar oluşmaya başladı. Buyurduğunuz gibi, Yunus Emre Enstitümüz, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Dışişleri Bakanlığı’nın kendi içindeki etnikleri, belediyelerimizin etkinlikleri, üniversitelerimizin kapasitelerinin arttırılması, bakanlıklarımızın içindeki kendi kapasitelerinin geliştirilmesi ve dünyaya açılması, dış ilişkiler genel müdürlüklerinin kurulması ve bir şekilde STK’larımızın güçlendirilmesi. Dolayısıyla, sürekli bir büyüme ve genişleme noktasında olan bir devlet ve millet bütünlüğümüz var, bu çok gurur verici bir şey. Zaten son yıllardaki gelişmelere de mutlaka geleceğiz, o konulardan da bahsedeceğiz diye düşünüyorum.
Bunun temel noktası, böyle bir dinamizm var, durmuyor, yani kendimiz de gelip toparlandığımız an herkes, bireyden bütün kurumlara kadar dikkatlerimizi dışarıya yöneltip acaba daha ne verebiliriz, neleri transfer edebiliriz şeklinde bakıyoruz. Yani bu noktada hakikaten bir geniş gönüllüğümüz var, hasislik yok. Bu çerçevede de işleri ihtisaslaştırmak üzere devletimiz kademe kademe yapılandırıyor, ancak her şey tamamen keskin sınırlarla olmuyor.
Biz mesela 2011’in Temmuz’unda yapmış olduğumuz protokolle Türk dili eğitimin ve Türkoloji ile alakalı bütün faaliyetlerimizi Yunus Emre’ye protokolle devrettik ve fiiliyatta mümkün olabildiğince gelen projeleri o tarafa yönlendiriyoruz. Ancak, Yunus Emre’nin her yerde olamaması veya olmadığı noktalarda önümüze gelen talepleri de biz göz ardı etmiyoruz, çünkü Türk dilinin bu dünyada gerçekten çok önemi anlaşılmaya başlandı, çok prestijli bir dil oldu, yani hem menfaat açısından değerlendiren artık bir dünya kitlesi var, hem de bir misyon, bir medeniyet açısından, Türkçe deyip geçemeyeceğimiz bir dil var, yani içinde birçok medeniyet kodlarının saklı olduğu çok özel bir dil var. Dolayısıyla, işte Etiyopya’nın bir küçük kasabasına gittiğinizde STK’yla karşılaşabiliyorsunuz, bize lütfen Türkçe öğretin diyor. O zaman biz o konuda onlara Türkçe öğretecek...Bulup gönderilmesi konusunda...
SUNUCU- Vicdanınız o sorumluluğu, bu iş benim işim değil dedirttirmiyor.
SERDAR ÇAM- Aynen. Ama çok şükür, Yunus Emre merkezlerimizin kurulması büyük gurur vericidir. Ben talebelik yıllarımda tabi yurt dışında hep bulundum, gittiğimiz ülkelerde yabancı dil merkezleriyle karşılaştığımızda hayıflanırdım, niçin benim ülkemin böyle merkezleri yok, diğer ülkelerle niye bu dilleri öğretmezler diye...
SUNUCU- Kültür diplomasisi diyorlar galiba değil mi? Çok güzel...
SERDAR ÇAM- Yine öğrencilerle ilgili bütün meselelerin tek bir başkanlık içinde toplanılması, yine yurt dışında yaşayan Türklerin bütün ihtiyaçlarının, bütün sıkıntılarının bir başkanlık tarafından takip edilmesi de bence önemli bir gelişme. Bunları devletimizin geçmişten gelen büyük derinliğini ortaya koyan yaklaşımlar olarak görmek gerekiyor.
SUNUCU- Yani Başkanım, sözlerinizden şunu da çıkarmak hemen mümkün: Türkiye derlenip toparlanıp kafasını kaldırıp etrafına, uzaklara bakmasın, hep kendi içinde meşgul olsun diye tabiatıyla birileri uğraşıyor. Ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, Türkiye büyümesini ve cihanşümul anlayışını uygulamaya doğru her geçen gün biraz daha gidiyor, biraz daha gidiyor.
SERDAR ÇAM- Bu coğrafyanın öyle bir lüksü yok, yani sadece ben kendime döneyim, kendi ihtiyaçlarımı gidereyim, başkasıyla ilgilenmeyeyim deme lüksü yok. Kendine döndüğü an aslında büyük krizlerle de karşılaşıyor, yani belki de bereket orada, yani toparlanıp dışarıya enerji transferi yaptıkça aslında güçleniyor, büyüyor. Dolayısıyla, dış dünyaya bir mesajı var, bu halkın, bu milletin değerleri var, onu çeşitli vesilelerle...Gerekiyor.
SUNUCU- Başkanım, onu ben biraz sonra daha net soracağım. Fakat şimdi bu söylediğiniz, yani hizmet çeşitliliğindeki bu azalma, yani yeni kuruluşların gelişmelere paralel olarak ortaya çıkmasıyla üzerinizden yükü alması, sizin hizmet çeşitliliğinde bir azalma söz konusu. Ama buna karşılık o hizmetlerin ulaştığı coğrafyada da alabildiğine bir genişleme sanki var.
Web sitenizdeki ben mesajınıza baktım, diyorsunuz ki, 1992’den bu yana müşterek kültür coğrafyamız başta olmak üzere, 5 kıtada proje ve faaliyetlerine TİKA devam ediyor; yani bu görkemli bir ifade. Ben gittiğim yerlerde, Afrika’da da TİKA’nın ofislerini ziyaret ettim, gördüm 2005, 2009 yıllarında, yani nasıl genişledi? Bütün dünya diye de söylemek belki mümkün ama 32 ülke dediniz mesela, 32 ülkenin ne kadarı hangi kıtalarda Afrika’da? Biraz ondan bahsetseniz Başkanım.
SERDAR ÇAM- İş çeşitliliği açısından aslında sürekli bir genişleme halindeyiz, yani biz bir çeşit ar-ge çalışması yürüterek, acaba hangi tarz projeleri geliştirirsek hem daha faydalı olabiliriz, hem oradaki insanların ihtiyaçlarına daha etkin çözümler üretebiliriz, hem de ülkemizin oradaki görünürlüğünü, kabulünü artırırız noktasında bir bakış açımız var. Bundan diyelim ki 20 yıl önce üretmiş olduğumuz proje sayısı ve çeşitliliğiyle bugünkü kıyasladığımızda, sürekli bir artış halindeyiz, hem de geometrik büyüme, katlaya katlaya, 2‘şer, 3’er misli katlayarak. Çok spesifik konularda ihtisaslaşma kapasitemizi artırma fırsatını bulduk kalkınma yardımları yapan bir kuruluş olarak, teknik konularda mesleki eğitim formasyon çalışmalarında çok daha spesifik, üniversitelerden almış olduğumuz desteklerle spesifik konularda eğitim verme konularını yaptık.
SUNUCU- Demin söylediğiniz gibi, yani bebek bakımından, işte annenin hijyeninden tutun hemşerinin eğitimine kadar birçok kurs birçok ülkede veriyorsunuz.
SERDAR ÇAM- Şimdi işte yeni bir model olarak daha da stratejik, etkinliği artırabilecek bir çalışma olarak uzaktan eğitim merkezi kurduk Kırgızistan’daki bir üniversiteye, kısmet olursa...
SUNUCU- Manas Üniversitesi’ne mi, yoksa?
SERDAR ÇAM- Alatoo Üniversitesi.
SUNUCU-Kırgız Devlet Üniversitesi.
SERDAR ÇAM- Orada bir amfide öğrencilere Türkiye’den ilk dersimizi Sayın Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ’ın yapmasını arzu ettik. Bu şunu getirecek: Çok düşük maliyetlerle elektronik ortamdaki bir sınıftan eğitimle Amerika’dan, Avrupa’dan, Türkiye’den çok önemli beyinlerin oradaki gençlerle irtibata geçmesini ve spesifik konularda eğitim görmesini sağlamış olacak.
Yine orman ürünleriyle ilgili, ormanlardaki çeşitli haşerelerle mücadele ve hastalıklarla mücadele konusunda spesifik laboratuvarlarda özel böceklerin üretilmesi konusunda eğitim çalışmaları verdik.
Türkmenistan’daki ahal teke atlarının soylarının korunması ve geliştirilmesiyle ilgili laboratuvar çalışmaları ve teknik danışmanlık hizmetleri vermeye başladık.
Çok spesifik. Dediğim gibi orijinal, özgün konulara girdikçe proje sayımız ve proje çeşitliliğimiz her yıl bir misli daha katlayabiliyor. Bu da tabi ülkemizin aslında gücünü de orada etki altına almış oluyor.
Tabi ülkeler coğrafyasına baktığımızda, ortak kültür nedir’e tabi öncelikle bakmak lazım. Bu tabi tartışma konusu olabilir. Ama bizim temel yaklaşımımız öncelikli olarak, dedem neredeyse, benim dedem nerelerde bulunmuş ise orası benim kültürüm, orası benim etnik coğrafyam, Türk coğrafyam. Yani Güney Afrika’daki insanların, Müslümanların gelişmesi ve kollanması noktasında Osmanlı’dan destek isteyen kesime Ebu Bekir Efendiyi Osmanlı görevlendiriyor. Orada uzun yıllar hizmet ediyor orada pek çok kişinin gelişmesine, güçlü olmasına katkı sağlıyor ve orada vefat ediyor, orada bir türbesi bulunuyor. Şimdi oradaki bulunduğu arazinin istimlak edilmesi o türbenin yapılmasıyla ilgili çalışmaları yürütüyoruz bu biraz borcumuz onlara karşı bir vefa borcumuz.
SUNUCU- ... Baba Tekkeleri Afrika’da da olacak yani.
SERDAR ÇAM- Aynen, aynı şekilde. Bunlar tabi serden geçtiler Alperenler bunlar bizim medeniyet taşlarımız, bütün değerlerimizde orada saklı. Aslında bütün gücümüz, enerjimiz Türk milletinin gücü bir espri yapmayla karışık bir gerçeği ifade eden bir arkadaşımızın ifadesiyle bu milletin gerçek gücü toprağın üstündekinden daha çok toprağın altında yaşamaktadır şeklinde ifade edilmektedir. Dolayısıyla bu değerleri biz deşip ortaya çıkarttıkça, çok daha enerjimiz artacaktır, çok daha pek basit ama zor gibi gözüken meselelerin çözümüne katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
SUNUCU- Dolayısıyla yani benim ümidim var, ümitsizlik zaten Müslüman’ın harcı değildi. Yani o toprağın altındaki enerji, o füyüzat toprağın üstüne çıkacakmış. Yaşayanlarda o heyecanı duyacaklar, o heyecan saracak ve bu hizmet alabildiğine gidecek inşallah.
SERDAR ÇAM- İnşallah. Bu noktada coğrafi açıdan bakıldığımızda her coğrafyanın kendine özgü bir gerçekleri var, derinlikleri var ve sabırlı olmamız gerekiyor. Biz bir en az bir 100 yıllık kopuş yaşamışız pek çok coğrafyaya. Aslında 200-300 yıllık kopuşlarımız da var ama minimum işte 1. Dünya Savaşı konjonktürünü ortaya koyacak olursak, bir anda önümüze bir perde inmiş ve kendimize gelmemiz için köşelerimize çekilmişiz. Pek çok noktada muazzam derinliklerin, birikimlerin olduğu bir coğrafyayla karşı karşıyayız. Ve ben şunu iddia ediyorum: Türkiye’nin daha yapması gereken çalışma oldukça fazla, akademisyenleriyle diplomatlarıyla, bürokratlarıyla her noktayı detaylı bir şekilde öğrenmemiz, say yapmamız ve sabırla okumamız, araştırmamız gerekiyor yani hiç kimse her şeyi mükemmel bilme imkânına sahip değil. Bu çerçevede bir Afganistan coğrafyasına gittiğiniz zaman, Orta Asya’ya açılan işte... Özbekleriyle çeşitli Hazaralarıyla orada muazzam bir birlikteliğin olduğu ve Türkiye müzahir siz bizim abimizsiniz bize destek olun bizi buralarda bırakmayın şeklinde çalışmaların sürekli artırılması istenen bir bölgeyle karşılaşıyorsunuz, Hindistan’a kadar gidiyorsunuz orada farklı farklı etkin gruplar olsa da tamamıyla yönünü buraya çevirmiş milyonların olduğunu görüyorsunuz. Öbür taraftan Latin Amerika’ya geçiyorsunuz 100 yıl önce Osmanlı Padişahına mektup yazan Osmanlı pasaportlu Turco- El Turco olarak ifade edilen bir kesimi görüyorsunuz. Diyor ki, Osmanlı artık yok çökmeye başlamış, birçok acılar yaşıyor biz burada kan ağlıyoruz, gemileri bilelim işlerimizi, güçlerimizi bırakalım çünkü oradakilerin hepsi iş adamı aslında. Lübnan’dan, Şam’dan değişik işler Ticari kökenli iş adamları gitmiş ve gelelim size de destek olalım diyor ve padişah müsaade etmiyor. Aradan geçen bir süre sonra biz Latin Amerika’yla ilgili hiçbir irtibatımız kalmıyor. Sadece oranın ihtilalleri mi daha iyi, bizimkiler mi daha iyi gibi karşılaştırma yaptığımız bir bölge oluyor. Keza Afrika bölgesine gidecek olursak, neredeyse ortalarına kadar her aşamasında Cezayir, Tunus, Mısır, Libya her noktasında ayak izlerimizin olduğu ve kendilerini Türk olarak ifade eden toplulukların olduğu, Türk olmasa da biz Osmanlıyız, biz siziniz diyen ekipten olduğu dolayısıyla ortak payda olarak baktığımızda.
SUNUCU- Ufuklarında Türkiye var onların yani.
SERDAR ÇAM- Evet.
SUNUCU – Başkanım yani altı ülkeyle başlayan TİKA...Faaliyetlerimiz bugün 100 ülkeye ulaşmış vaziyette.
SERDAR ÇAM- 100’ün üzerinde şu anda.
SUNUCU- 100’ün üzerinde ama 32’sinde ofisimiz var diğerlerinde proje çalışmalarımız var.
SERDAR ÇAM- Proje bazlı...Ya da merkezden ekiplerle destekliyoruz.
SUNUCU- Çok güzel. Başkanım nasıl projeler bunlar daha önceki şeyde biraz bahsettiniz ama konuşmalarınızda yani daha somut bazı örnekler.
SERDAR ÇAM- Şimdi ilk hedeflediğimiz şey aslında toplulukların halkların kendi ayakları üzerinde nasıl durabiliriz, hep bu noktaya bakmaya çalışıyoruz. Yani kimseye muhtaç olmadan. Biliyorsunuz zekât müessesinde de asıl olan şey, aslında bir daha zekât almayacak şekilde onun ayağa kaldırılmasıdır.
SUNUCU- Balık tutmayı öğretmek esas olarak.
SERDAR ÇAM- Evet. Yani bugünkü yardım mantığında da maalesef bu eksiklik olduğu için açlık ve sefalet dünyada bitmiyor. Ve yardım adı altında aslında o topluluklar o milletler kontrol altında tutuluyor. Ekonomileri, siyasetleri maniple ediliyor. Dolayısıyla Türkiye’yi onlardan ayıran en önemli konu, samimiyetle onların ihtiyaçlarının giderilmesi. Ve bunu çok net bir şekilde gördükleri için biz Türkiye’ye çok güveniyoruz, gizli bir ajandaları yok, gerçekten bize yardım etmek için buradalar şeklinde yaklaşıyorlar. Bu çerçevede biz öncelikle olarak biz gençlerin başta olmak üzere istihdam edilebilmelere için meslek edindirmeleri. Nedir bunlar?
SUNUCU- Meslek edindirme kursları.
SERDAR ÇAM- Evet, meslek edindirme kursları, teknik ve mesleki okulların açılması veya eğitimlerin verilmesi, eğiticilerin eğitimleri için Türkiye’ye getirilmesi. Çok temel hiç bir şey olmazsa hayvancılık tarım projeleri gibi çok hızlı şekilde geliştirilebilecek ve yayınlaşabilecek çalışmaların yapılması. Bunun haricinde devlet kapasitelerinin artırılması çeşitli kademelerdeki yöneticilerin, bürokratların Türkiye tecrübesinden istifa etmeleri noktasında araçlık hizmet veriyoruz, hâkim ve savcıların işte çeşitli bakanlıkların Ekonomi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı gibi çeşitli bürokrat kesimlerin bir araya gelmesi, tecrübelerin paylaşılması ve bu noktada kapasitelerin güçlendirilmesi gibi çalışmalar yürütüyoruz.
Diğer taraftan tabi size Doğa’yla ilgili iletişim ve yönetişim mekanizmalarını kurmaya çalışıyoruz. Su temiz suya ulaşım kuyularının açılması, sadece kuyuların açılması değil, o kuyuda ki suyun çıkartılması için enerjini sağlanması. Kuyu açıyorsunuz bakıyorsunuz mazot...Yok veya elektrik alamıyor. Bir güneş paneliyle, güneş enerjisiyle çalışan su pompası kuruyorsunuz. Su pompasını kurunca bu sefer çıkan suyu depolamaları lazım, bir depo kuruyorsunuz. Çıkan suyu boşa gitmesin diyorsunuz, etrafında meyve bahçeleri mesela Nijer’de son Sayın Başbakanımızın açtığı mango ağaçlarının olduğu bir su kuyusu bahçesi var 6 bin tane ağaçla dikildi o bölgede. Dolayısıyla o köyün ekonomisini ayağa kaldırabilecek şekilde çalışmalar yapıyorsunuz. Sağlık hizmetleri çok önemli, çünkü birkaç dolarlık destek alamadığı için binlerce bebeğin öldüğünü görüyorsunuz, bir malzemeyle, bir ilaçla. Veya eğitim olmadığı için bir doğum eğitimi almadığı için, ebelik sistemini kuramadıkları için pek çok bebeğin doğarken öldüğünü görüyorsunuz, annenin öldüğünü erken evliliklerin olduğu bölgeler var, küçük yaşta evliliklerin. Dolayısıyla bu çerçevede ameliyat tekniklerini öğretiyorsunuz, sezaryen işte bu erken doğumdan dolayı birtakım sıkıntılara yaşıyorlar. Bunların hepsinin tedavisiyle ilgili akademisyenlerimizin, Sağlık Bakanlığımızın bürokratları, sürekli sahaya girip çalışmalar yapıyorlar, onlarda gönüllülük esasıyla gidiyorlar. Bu noktada biz belli destekleri sağlıyoruz. STK’larla çok yoğun işbirliklerimiz var, STK’lar bize sivil ve toplum kuruluşlarımız vakıf ve denkler aracılığıyla çeşitli projelere getiriyorlar, onları destekleyecek şekilde.
SUNUCU- Başkanım, bunlar çok güzel yani bu rakamlar siz tabi rakamları söylemiyorsunuz ama yani 125 Özbek sağlık personeli Türkiye’de eğitim almış. 49 Azerbaycan’dan sağlık personeli gelmiş, 64 tane 2012 yılında Kazak Doktor Türkiye’de eğitim almış.
SERDAR ÇAM- 600 tane de öğretmen getirdim Kazak öğretmen.
SUNUCU-Hâkim ve savcılar gelmiş Kazakistan’dan 200 tane. Bunlar çok yani göğsümüzü kabartan, yüzümüzü göğerten istatistikler.
SERDAR ÇAM- Özellikle Türk dünyasıyla ilgili Orta Asya’daki Türk dünyasıyla ilgili onların ekonomik gelişimleri sağlanmış olsa bile, Türkiye’nin kapasitesinden, tecrübelerinden istifade etmeyi arzu ediyorlar ve mutlaka meslektaşlarıyla buluşturacak. İşte her yıl binlerce bürokratımızı oraya, oradan da buraya getirerek bir çalışma temposu oluşturmaya gayret gösteriyoruz.
SUNUCU- Bu şeyler de çok güzel Başkanım yani Gülbaba Tekkesinde Afrika’da da çıkacak dedik. Yerin altındaki heyecan, enerji, füyüzat, yaşayanları da saracak dedik. Yani Büyük Selçuklu Sultana Alparslan’ın mezarının bulunması konusunda protokoller imzalanmış, çalışmalar yapılıyor.
SERDAR ÇAM- Geçtiğimiz aylarda Türkmenistan seyahatinde Sayın Başbakanımızın huzurunda o protokol imzalandı. Tabi Türk dünyası için çok önemliydi, ülke içinde önemli. Nerede olduğu bilinen Sultan Alparslan’ın yerinin tespitiyle ilgili çalışmaları başlattık. Aynı şekilde daha önce Sultan Sencer’ın türbesini restore etmiştir tabi TİKA’nın aslında.
SUNUCU- Sultan Sencer’in türbesi şeyde miydi?
SERDAR ÇAM- O da Türkmenistan’da. Buna benzer tabi.
SUNUCU- Orada sahabenin de Türbesi var...
SERDAR ÇAM- İki tane evet onlara da yeni başlıyoruz şu anda şantiyesi, hazırlıkları yapılıyor. İki tane de sahabe var, tabi onlar oraya enerji götürmüşler. Özellikle Orta Asya’dan bahsedecek olursak orada bir medeniyetin merkezi var, Türkistan’daki Ahmet Yesevi Hazretleri işte...Hadise.
SUNUCU- Yusuf Hemedânî Hazretleri de...
SERDAR ÇAM- Bakü’ye gittiğimiz zaman Şeyh Vâni Hazretleri dolayısıyla oradaki enerjiyi ve pek çok noktadaki enerjiyi aslında ellerimizi dokunarak ve oradaki hizmetleri artırarak sağlamaya çalışıyoruz ülke olarak.
SUNUCU- Başkanım, ne yazık ki böyle zaman su gibi akıyor gidiyor birkaç dakika içinde ne kadar toparlarsak, ama benim sormadan geçemeyeceğim bir şey var. Mesela ben yurt dışında bir kurs açmak istiyorum veya işte Kazakistan’da buğday ziraatı çok yaygın, yazlık buğday var, orada kışlık buğday ekimi alanını genişletmenin faydası var diye düşünüyorum. Yani buna yönelik bir kurs açmaya yönelik veya bir bölgeyle iş birliği herhangi bir alanda, tarım alanında, hayvancılıkta işte tahıl üretiminde iş birliği yapmak için bir proje geliştirsek nereye müracaat edeceğiz yani. Oradaki koordinatörlüğüne mi TİKA’nın yoksa buraya merkeze mi veya nasıl bir proje hazırlayacağız?
SERDAR ÇAM- Örneğin Kazakistan’dan örnek verdiniz yani Kazak kökenli bir dernekse vakıfsa veya bir kuruluşsa.
SUNUCU- STK’lar üzerinden olur.
SERDAR ÇAM- STK olabilir veya kuruluş olabilir. Oradan ofisimize başvurmaları halinde biz burada merkezde değerlendirme yapacağız veya burada bir çalışma yapılacaksa ulusta bulunan merkezimize başvurarak bir çalışma hazırlığı yapılabilir.
SUNUCU- Başkanım, yani bu 92’den bu zamana kadar 21 sene içerisinde TİKA 6 ofiste başladığı, gelişmelerini devam ettirdi. Bugün 100’ün üzerinde ülkede çalışmaları var TİKA’nın, ama böyle yani bu güzel hizmetler içinde Türk cumhuriyetlerinin ve Türkçe konuşan toplulukların bulunduğu devletlerin özel bir yeri var, özel bir önemi var diyebilir misiniz?
SERDAR ÇAM- Kesinlikle çünkü bunlar bizim geçmişimiz, geleceğimiz aynı zamanda. Biz tabi geçmiş değince bazen sadece Osmanlı dönemi olarak algılanıyor, ama yüzlerce yıldır pek çok medeniyeti barındırdığımız bir geçmişimiz var.
SUNUCU- Hindistan’da da Türkçe konuşan topluluklar var.
SERDAR ÇAM- Kesinlikle 400 yıl boyunca orada Türklerin yönettiği bir...Var. Biz bu noktada Dukha Türkleriyle ilgili mesela örnek vermek istiyorum geçtiğimiz kış çok sertti ve orada Moğolistan’ın en uç noktalarında Şaman dinine mensup Dukha Türklerine yardım gönderdik kışı rahat geçirmeleri için çeşitli yardım malzemeleri gönderdik. Küçük bir ekip kurup yavaş yavaş yok olmaya başlamış, dillerini kaybetmeye başlamış Türkçe kökenli dilleri olan, Altay Türkleri ve çeşitli coğrafyada bulunan Türklere yönelik çalışmalar yapalım ve onlara hangi Türk destekler verebiliriz şeklinde ekipler göndermeye başladık. Dolayısıyla aslında o enerjinizi, o geçmişimizi anlamayı başardığımız sürece pek çok coğrafyaya da daha etkin bir şekilde hizmet götürme imkânımızın da ortaya çıkıyor. Yani bugün bir Moğolistan’a gittiğinizde Orhun Anıtlarını anlamaya başladığınızda ne kadar geniş, derin olduklarını.
SUNUCU- Orhun Anıtlarını Ulan Batur’dan yolu da TİKA yapmıştı yanlış hatırlamıyorsam.
SERDAR ÇAM- Evet 40 kilometre yapıldı, şimdi Sayın Başbakanımızın son ziyaretiyle de birlikte Tonyukuk’ta olduğu gibi diğer Ulan Batur’a yakın bir bölgede de bir kazı çalışması başlatacağız ve orada da bir 25 kilometrelik yeni bir yolu inşa edeceğiz, müze yapacağız kısmet olursa. Ve o bölgelere baktığımızda aslında pek çok noktada Türkler, Şamanlara, Budistlere ve diğer mensup pek çok kitlelere bir mesaj ulaştırmada, iletişim kurmada ve kardeşliği ortaya koymada önemli çalışmalar yapabildiğini ve böyle bir şeye de ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Bu noktada Avrupa’ya gittiğinizde, Macaristan’a gittiğinizde keza Orta Asya’dan dolayı bir akrabalık bağını ortaya koyarak size yakınlık hissediyor. Her ne kadar o son döneminde bizim çeşitli savaşlarımız olsa da bizde Orta Asya kökenli Atilla’nın torunlarıyız değip bizimle yakınlık kurmak istiyorlar. Buyurun gelin, Osmanlı’nın bütün eserleri var, Zigetvar’da ki Kanuni Sultan Süleyman Camini restore edelim, Budapeşte’deki Osmanlı hamamını restore edelim. Kanunu Sultan Süleyman’ın defnedildiği iç organlarıyla defnedildi biliyorsunuz iç organların padişahların vefat ettiği yerde defnedilir, cenazeleri İstanbul’a getirilir, Murad Hüdavendigâr’da olduğu gibi, Kosova Savaşı’nda olduğu gibi. Dolayısıyla onunla ilgili ortak bilim adamlarımız bir araya gelip çalışmalar yapacak. Bunların hepsi bizim Türk dünyası ve Türkçeyle bağlantılı çalışmalarımızın giderek arttığının bir göstergesidir. Bir çeşitliliğimizi artırdıkça sanki o dünyayla ilgili işlerimizin azaldığı zannediliyor. Fakat biz şöyle bir yaklaşım içindeyiz: İster istemez bir bütçe planlaması yaparken özellikle örnek vermek istersek, Afrika’dan diyelim ki, yüzlerce proje geliyor biz bunları belli bir filitrasyondan geçiriyoruz. Ama Orta Asya’da, Balkanlar’da çeşitli yerlerden.
SUNUCU- Müşterek kültür coğrafyası.
SERDAR ÇAM- Müşterek coğrafyadan gelen projeleri mümkün olabildiğince mevzuatımıza uymak kaydıyla ve bütçemiz çerçevesinde hepsini bir plan ve programa koyarak yapmaya çalışıyoruz, hiçbir tanesi hayır dememeye çalışıyoruz yani.
SUNUCU- Evet çok güzel. Başkanım, daha benim soracağım sorular var ama arkadaşlar işaret ediyorlar süremizin sonuna geldik diye. Ben yani bu son birkaç saniye 20-30 saniye diyelim yani ne paylaşmak istersiniz dinleyicilerimizle? Mübarek Ramazana ayındayız 636’lardan bahsettik, Tonyukuk Abidelerinden enteresan. 651’de Talas Savaşı Türkler Müslüman ordusuna yardım ediyor, Çin’e zafer kazanıyoruz 15 sene öncede Orhun Abidelerinin sonuncusu dikilmiş.
SERDAR ÇAM- Siz konuşmanızda da buyurduğunuz gibi geleceğe dönük çok umutlu olmamız lazım. Önemli bir misyonu gerçekleştiriyoruz, bu halkın önemli görevleri var, bir misyonu var. Normal bir şekilde diğer milletler gibi rehavet içinde yaşama lüksümüz yok zor bir coğrafyadayız.
SUNUCU- Çok af edersiniz Başkanım TİKA’nın bu son 2002’lerden sonraki çalışmalar, OECD ülkeleri arasında bizim yerimizi çok net gösterdi yani biz yardımlarını hiç böyle not etmeyen bir millettik, bir devlettik. Ama TİKA’nın o muntazam şeyi, diyelim ki envanteri bizim yardımlarımızın bayağı yüksek bir seviyede olduğunu da gösterdi herhalde mübarek Ramazan ayında.
SERDAR ÇAM- Tabi onu da mutlaka bu sohbette, özellikle 2 gün önce Birleşmiş Milletler’in raporu yayınlandı acil insani yardımlar noktasında Türkiye bütün Avrupa ülkelerinin İngiltere’den sonra ikicisi, dünyada dördüncü oldu ve 1 milyar doların üzerinde acil insani yardım yaptığı, başta Suriyeli misafirlerimiz olmak üzere Myanmar’da, Somali’de, çeşitli yerlerde. Yani acil ederken, ölümle burun buruna gelmiş insanların o an tüketmesi gereken, ihtiyacı olan şeyler. Bunlarla ilgili malzemeler noktasında Türkiye bir önceki yıl 200 milyondan bir sene sonra 1 milyar dolara geldi, yani 5 misli artış sağlamış oldu.
Aynı şekilde teknik yardım ve bütün yardımlar çerçevesinde de dünyada OECD ülkelerinin içinde birinci oldu, rekor kırdı yüzde 96’lık...
SUNUCU- 30 ülkenin birincisiyiz yani.
SERDAR ÇAM- Yüzde 96’lık bir büyümeyle, yani Amerika, Avrupa’da küçülmeler olurken, yüzde 96’lık büyümeyle biz 2,5 milyar dolarlık dış yardımı resmi yardım olarak yaptık, 1 milyar dolar kadarını da STK’larımız yaptı. Yani bu millet elindekini, avuncundaki, yüreğini, her şeyini paylaşmasını bilen.
Onun için, kavgaları, gürültüleri bitirebilecek birçok geçmişimizden gelen kodlarımız var. Bunları bilerek ufak tefek farklılıkları bir zenginlik olarak görerek, bir ayrışma noktası değil, bir zenginlik olarak... Biz Balkanlar’a da on diyoruz, ne kadar çok diliniz olursa, ne kadar çok dininiz olursa, aslında o kadar çok zenginliğiniz var demektir, bunu bir çatışma noktasından çıkarmanız gerekiyor şeklinde tavsiyelerimiz oluyor; Türkiye de bu noktadır. Biz Anadolu’da toplanmış durumdayız ama Anadolu aslında belki 5 milyarlık nüfusun yanmasını yapan bir nokta. Onun için, herkesin birbirine benzemesi gibi bir lüksümüz de yok. Geleceğe dönük de bu milletin, bu gençlerin çok önemli misyonları var, zamanımızı, heyecanımızı, vaktimizi en iyi şekilde kullanmamız lazım.
Ben böyle kıymetli bir programa davetinizden dolayı çok kıymetli Hocam, size çok teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle de bütün dinleyicilerimize hayırlı bir Ramazan geçirmelerini, şimdiden de bayramlarını tebrik ediyorum.
SUNUCU- Başkanım, biz de size çok teşekkür ediyoruz, şahsınızda bütün merkezde çalışan, yurt dışında çalışan hizmet eri TİKA’lılara teşekkür ediyoruz, sağ olun.
Bizi kırmadınız, geldiniz, teşekkür ediyoruz.
Değerli dinleyiciler, bir programımızın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz, hayırlı Ramazanlar, hayırlı bayramlar, iyi akşamlar.